Herkesten farklı düşünmeyi seven genç bir arkadaşın bir blogdaki yazısını okuduğumda aklıma kırk yıl kadar önce yazmış olduğum bir kısa öykü geldi.
Yıllar önce, başka bir ülkede tanıştığım bir arkadaş, bir süre sonra: “Beni şaşırtan insanlar arasındaki farklılıklar değil, benzerlikler” demişti, o cümleyi de hatırladım.
O öykü şöyle bir şeydi:
TRENDEKİ ÇİLLİ KIZ
Delikanlı genç kızı gördüğü anda ‘Ne kadar güzel’ diye geçirdi içinden. Kızın karşısına geçip oturmasından mutluluk duydu.
Mayıs başlarında bir cuma akşamıydı ve trenle Gebze’ye evine gidiyordu. Hava kararmak üzereydi. Yorgun ama gene de hoşnuttu halinden, haftasonu için yatılı okuldan eve dönmek güzel şeydi. Hele karşına bu denli cici bir kız oturursa…
“Aynı biblo gibi” diye düşündü.
Kızıl saçlıydı genç kız, çilliydi. Açık renk gözleri ışıl ışıldı. Vücudu artık çocukluğu arkasında bırakmış olduğunu söylüyordu. On sekiz yaşın o ilginç dünyasında delikanlı hayallere daldı, gitti.
‘Çilli bir kız böylesine güzel olsun. Hayret doğrusu… Ah bir olanak geçse de elime konuşsak.”
Yutkundu, saati sormayı düşündü, vaz geçti.
‘Niye bakmıyor, niye karşılaşmıyor gözlerimiz?’
Biletçi trene biletsiz binmiş iki çocuğu azarlıyordu: “İlk istasyonda defolup gidin başımı belaya sokmadan”
Kız çantasını açtı, para çıkardı: “Ben vereyim paralarını”
Delikanlı belli belirsiz gülümsedi: ‘Bak sen !’
Tren sarsıla sarsıla yoluna devam ediyordu. Kızın elini tuttuğunu düşledi ve öptüğünü. Önce yanağını, sonra hafifçe dudağını. Kızın ona sevgiyle sarıldığını düşledi.
Bir köprüden geçiyorlardı. Aşağıdaki yolda bir arabacı atını kırbaçlıyordu. Dikkati kızdan uzaklaştı bir an, ‘İnsafsız’ diye geçirdi içinden.
Erenköy’e yaklaşıyorlardı, kız şöyle bir toparlandı.
‘İnmese…’ Delikanlı dişlerini sıktı farkında olmaksızın: ‘İnmese !’
Kız ayağa kalktı, kapıya yürüdü.
Delikanlı arkasından gitmek için büyük bir istek duydu: ‘Bir daha rastlaşır mıyız acaba?’
Tren durdu, kapılar açıldı, kız indi.
Delikanlı baktı arkasından…