Biri

Luzern ve Berner Oberland (İsviçre)

Bu yazımda da İsviçre’nin Luzern çevresi ile Berner Oberland bölgesini benim gezip beğendiğim şekli ile anlatmaya çalıştım. Hep söylediğim gibi, daha iyi bir geziyi mümkün kılan, daha önce yapılmış bir gezi hakkında anlatılanlar üzerinde kendi zevkimize göre değişiklikler yapmaktır; dostlarıma bu şansı vermek istedim. Bir gün çocuklarımın da, bütçeleri uygun olduğunda bu geziyi yapmalarını isterim.

İsviçre ile ilgili aklıma gelen ‘çok’lar şöyle:

  • Doğası çok güzel
  • Çok dakik, düzenli ve temiz
  • Çok pahalı

İsviçre’de tren ve otobüsle en ücra yere dahi en rahat şekilde gitmek mümkün. Bir kez dahi ayakta kalmadık, hep oturacak yer bulduk. Bunun rahatlığını deneyimlemeden algılamak mümkün değil. Buna karşılık ulaşım çok pahalı. Ulaşımı özellikle turistler için nispeten ucuz ve cazip kılabilmek amacı ile ‘Pass’ sistemi oluşturulmuş. Pass sistemini incelemeden bilet almamak lazım. Aklımda özellikle kalan üç pass:

  • Swiss Pass:
  • Halffare Card
  • Flexi Pass

Ayrıca ‘bölgesel pass’ lar da var, seyahatleri süresince belli bir bölgede kalanlar tercih edebilir. ‘Pass’ sistemi bilmece gibi ve en doğru seçimi yaptığınıza emin olmak mümkün değil. Öte yandan da, eğer İsviçre içinde birkaç kez seyahat edip, bir iki kez de göllerde gemi yolculuğu yapacaksanız uygun bir ‘pass’ satın alarak başlamazsanız zarar etmeniz çok olası. Ben kendi tecrübelerime göre gidiş dönüş uçak seyahatleri dahil 8 günlük bir rota çizdim. Sadece toplu taşıma araçlarını kullanmanızı öneriyorum. Şunu söylemeliyim: Rota, sakinlik ve doğa manzaraları üzerine; hareket, eğlence ve alışveriş üzerine değil.

  1. gün: (Hedef Luzern ve çevresi) Uçakla Zürih’e gitmek en uygunu. (Belki ikinci alternatif Basel olabilir). Gar havaalanının hemen yanında.Okları takiben kısa bir yürüyüşle buluyorsunuz. Hemen kendinize ve seyahat sürenize göre en uygun olarak seçtiğiniz ‘pass’ı satın alın. (Biz son seyahatimizde Swiss Pass’ı aldık, özel bir nedenle çok fazla seyahat etmemiz gerekiyordu. Bu ‘pass’ en pahalısı. Ancak bazı dağ trenleri ve teleferikler hariç her yere biletsiz gidebiliyorsunuz. Birçok müze de ücretsiz. Dağa çıkışlarda ve bazı müzelerde de ciddi indirim sağlıyor. Otobüs, tren ve vapurlarda hiç tereddütsüz kullanabilirsiniz, dağlara çıkarken ve müzelerde bedava mı, indirimli mi olduğunu sormak gerekiyor. İki veya daha fazla kişi seyahat ediyorsanız indirimi var, ancak ayrı ayrı kullanamayacağınızı bilmelisiniz). Zürih’ten Luzern’e gidiş yaklaşık 1 saat sürüyor. Benim önerim Luzern’de kalmak yerine göl kenarındaki küçük köy veya kasabalarda kalmak. Örneğin arkadaşımız bir karı koca Merlischachen’de kalmışlar. Bizim favorimiz Weggis.Luzern’de trenden iner inmez yüzelli metre kadar ileride göl kıyısındaki köylere giden vapurların kalktığı iskele var. Yani bavul sürüklemek sorun değil. Önceden vapur saatlerine bakmakta fayda olsa da, aklınızda olsun, İsviçre’de çok defa sadece beş on dakikayla takip eden bağlantılar var, oyalanmamak lazım. Luzern’den Weggis vapur ile 40 dakika. Göl o kadar güzel ki, bunu da gidilecek yere varmanın değil gezmenin bir parçası olarak saymak lazım. Weggis’te 8 yıl arayla iki ayrı otelde kaldık. Otel Friedheim hem daha otantik, hem daha kalmaya değerdi ama bayağı bir yokuş yukarı tırmanma gerektiriyor. Otel bavulla geldiğiniz zaman ve mümkün olduğunda yakın yerlere vasıtaları ile servis hizmeti veriyordu ama ben, bel sorunum nedeniyle bir kez dahi o yokuşu çıkmayı göze alamadığım için bu sefer lojistik açıdan en uygun olan iskelenin on adım arkasındaki Post Hotel Weggis’te kaldık. Dikkat ederseniz, buraya kadar olan yolculukta bavul taşıma zahmetini en azda tutmaya özel gayret sarfettim. Weggis’e vardıktan sonra yapılacak olan, göl kıyısında yürümek, iskelenin biraz ilerisindeki setin üzerindeki pastanede kahve içmek, çevreye servis veren elektrikli Lido – bus ile çevreyi tanımak ve seçeceğiniz bir lokantada yemek yemek… Setin üzerindeki pastane gece açık değil, zaten gece lokantalar hariç hiçbir yer açık değil. Galiba bir tane de barı var. Özel olarak tavsiye edeceğim tek lokanta otel Friedheim’ın lokantası. Mümkün olduğu kadar önceden rezervasyon yaptırmak gerektiğini de belirteyim, pazartesi salı açık değil, diğer zamanlarda da hep dolu.
  2. gün: (Hedef Luzern ve çevresini gezmek) Eğer kahvaltı fiyata dahil değilse, setin üzerindeki pastanede kahve ve sandviçle kahvaltı yapabilirsiniz. Bazen kıyıda ilginç aktiviteler oluyor; köy festivalleri, konserler vs. Hemen her gün saat 11 gibi göl kıyısında klasik müzik çalan bir orkestraları var. Weggis’ten Luzern’e saatte bir vapur işliyor.(Yanılmıyorsam her .05’te) Bu vapurla Luzern’e gitmek ikinci gün için en uygun seçim. Luzern en başta gölle birleşen nehri ve çiçekli köprüsü ile güzel bir şehir. Eski şehrin sokaklarında akşama kadar bile gezilebilir. İsviçre’ye has fondue ve rössti hafif bir yemek için uygun. Luzern’de Rosengart müzesini de tavsiye ederim, çok derli toplu ve çok güzel resimler var. Picasso ve Klee ağırlıklı. Zaman ayırıp en üst katta müzenin öyküsünü anlatan videoyu da izleyin derim. Luzern’de bir başka önemli müze de ulaşım (transport) müzesi. Benim çok ilgimi çekmese de sergilenen tarihi araçlar ve içindeki çeşitli aktivitelerle (planaterium, 3 boyutlu sinema, çikolata serüveni) özellikle çocuklu aileler için – ve de yağmurlu havalar için – uygun. Luzern’den Weggis’e son vapur – tabii mevsime göre değişir ama – 19.02‘deydi. Daha geçe kalacak olanların trenle Küssnacht’a gidip, oradan otobüsle aktarma yapması gerekir. Bunu da gözünüzde büyütmeyin, iki üç istasyon sonra Küssnacht’dasınız, otobüs garda bekliyor ve hemen kalkıyor. Hatta Weggis’e gün ışığında dönüyorsanız bile bunu yapmanızı ve Küssnacht’da da kısa bir kahve molası vererek bir saat sonraki otobüsle dönmenizi  öneririm. Küssnacht küçücük ama çok şirin bir köy. Göl de daracık uzun bir koyla içine kadar giriyor. Bu köyde saat 17.00’de açılan hoş bir ‘pub’ da var.
  3. gün: (Hedef: Luzern çevresindeki dağların manzaralarını görmek) İsviçre’ye gelip de, ülkemizde alışık olmadığımız bir şeyi yapmadan olmaz. O da dağlara çeşitli vasıtalarla (Dağ treni, teleferik (cable car), funiküler, asansör vs) tırmanıp gerek bu tırmanış sırasında, gerekse yukarıda indiğimiz yerdeki manzaraları seyretmek, yürüyüş yapmak, manzaralı bir kafeye oturup bir şeyler içmek. İsviçre’de, yukarılarda ayrı bir dünya var ve ben bu dünyayı biraz da tesadüfen keşfetmiş olduğum için bu yazıyı okuyan bazılarınızın da gözden kaçırmış olabileceğini düşünüyor, o nedenle vurguluyorum. Luzern gölünün çevresinde (Aslında gölün adı Vierwaldstaettersee – Dört Orman Şehrinin gölü) benim bildiğim 3 ayrı seyir tepesi var:
  1. Bunlardan birincisi ve benim deneyimlediğim Weggis’in arkasındaki, Witznau’dan da çıkılan Rigi dağı. (Dağların kraliçesi lakaplı) Doruğuna Rigi Kulm deniyor. Ancak doruğa yakın bir başka istasyon var ki ilk durak orası olmalı, adı Rigi Kaltbad. Önereceğim program şöyle olabilir: Weggis’ten teleferikle Rigi Kaltbad’a gidin. Önce hayalkırıklığına uğrayacaksınız, çünkü çok sayıda çirkin inşaat var. İsviçre için alışılmadık bir yorum ama maalesef gerçek. Bu nedenle bir an önce oradan uzaklaşın. İki tarafa doğru da yürüyüş yolu var, biz sadece aşağı bakarken sol tarafa doğru yürüdük. Hava açıksa aşağıya doğru harika göl manzaraları göreceksiniz. Bazı mevsimlerde yol üzerinde kafeler, birahaneler açık. Eğer ters tarafa doğru yürürseniz, golf sahasından geçen yol üzerinde 5 – 10 dakikalık mesafede çok güzel manzaralar olduğunu öğrendik, mutlaka o yönü de deneyin. Daha sonra Rigi Kaltbad istasyonundan dağ trenine binin ve doruğa çıkın (Rigi Kulm). Orada biraz tabana kuvvet tırmanmanız gerekecek. Güzel manzaralar keşfedeceksiniz ama bence Rigi Kaltbad yürüyüş yollarında olduğu kadar değil. Sonra dağ trenine binip son durak olan göl kıyısındaki Witznau’da inin. İniş yolundaki manzaralar harika, trenin sağ tarafında oturun. Orada, zaman uygunsa gölün Luzern’in aksi istikametine (son iskele Flueren ama oraya kadar gitmek şart değil) doğru bir göl turu ile devam edin veya Weggis’e giden vapura binerek turunuzu tamamlayın.
  2. Yükseklere çıkmak için Luzern çevresindeki ikinci olasılık bizim yapamadığımız Pilatus gezisi. Çok dik ve heyecanlı dağ treni ile Alpenstadt’dan çıkılıyor. Oraya da vapurla veya Luzern’den otobüs ile gitmek mümkün. Bu yıl tamirat olduğundan dağ treni galiba çalışmıyordu. Açık havada oradan da çok güzel manzaralar olduğunu biliyorum.
  3. Üçüncü olasılık ise Burgenstock. Vapurda Burgenstock istasyonunda inip, funikülerle yukarı çıkmak, sonra yürüyerek asansöre ulaşmak ve asansörle güzel bir manzara noktasına çıkmak mümkün.  Orada da bu yıl tamirat vardı ve çok daha uzun bir yoldan gitmek gerekiyordu.

4.gün: (Hedef Berner Oberland bölgesi içindeki Interlaken kasabası) Weggis’ten gene vapurla Luzern’e, oradan da trenle Interlaken’e gidiş zamanı. Interlaken kasabası, bugün Japon ve Arap turistlerle dolu eski zamanların en lüks ve gözde kasabalarından. Adı üstünde, iki göl arasındaki bir kasaba. Bu göllerden batıdaki Thunnersee, doğudaki Brienzersee, en uçlarındaki iki kasabanın adı ile adlandırılıyor; Thun ve Brienz. İki gölü aslında Aare nehri bağlıyor. Başka bir deyişle iki göl, birinin ucunda Brienz kasabası, diğerinin ucunda Thun kasabası, aralarında Aare nehri ve bu nehir boyunca Interlaken kasabası. Interlaken de Ost ve West (doğu ve batı) olarak ikiye ayrılıyor ama ayırımı farketmek pek mümkün değil. İki ayrı tren istasyonunu isimlendirebilmek  amacıyla böyle bir ayırım yapıldığını varsayıyorum. Interlaken’i ben o yöre için lojistik açıdan en uygun üs olarak seçtim ama bol dağ yürüyüşü yapacak olanların üs olarak Wengen veya Mürren’i de seçmeleri düşünülebilir. Önereceğim otel, hem Interlaken Ost tren garının hem de Brienz’e giden vapur iskelesinin yanıbaşındaki nehir kenarı oteli Hotel Du Lac. İsviçre’deki diğer herşey gibi pahalı, ancak özellikle benim gibi bavul taşımak istemeyenler, vasıtalar arasında zaman kaybetmek istemeyenler için yeri çok çok uygun. Gar çevresi sözü de sizi endişelendirmesin, Avrupa’daki diğer gar çevrelerinin aksine gayet nezih bir ortam. İlk gün herhalde otele yerleştikten sonra Interlaken keşfedilir. Interlaken zaten esas itibarı ile ‘Ost’ ile ‘West’ arasında upuzun bir cadde boyunca sıralanmış dükkan ve lokantalardan ibaret. Biz yemeği ‘odun ateşinde pizza’ lafına tav olarak des Alpes’te yedik, fena değildi. Kahve ve pasta için de Schuh’u öneririm. Schuh’ta çocuklu aileler için her gün 17’de çikolata temalı program var. Belki bir gün sonrası için anlattığım Harder Klum tırmanışını da bugüne sığdırabilirsiniz.

5.gün: (Hedef Brienz ve Ballenberg) Sabah Brienz’e giden vapura binin. Brienzersee sanırım dünyada içinde vapurla gezilecek ve de çevresinde yerleşim olan en güzel göllerden biri. Hem dağlar, hem köyler, hem birden karşınıza çıkan şelaleler son derece güzel.

  1. Brienz’e vardıktan sonra hemen oradan kalkan 151 no’lu otobüsle Ballenberg’e gidin. Ballenberg bir açık hava müzesi. İçinde İsviçre’nin çeşitli zaman ve bölgelerini temsil eden evler var. Ancak bunlardan da önemlisi harika bir doğa içinde evlere baka baka yürüyüş yapma fırsatı veriyor. Ballenberg’de yürüyüşünüzü yaptıktan sonra Brienz kasabasına dönün. Yollarda göreceğiniz heykellerden de anlayacağınız gibi burası ‘tahta heykeller’ diyarı. Brienz çok güzel bir kasaba. Kiraya verilen birçok ev de var, uzun kalmak isteyenin aklında bulunsun. Brienz’in sahilinde yürüyün ve tahta işler müzesinin okunu gördüğünüzde içeri girin. Basit ama hoş bir müze ‘Wood carving’ müzesi. Daha sonra da 19. yüzyıldan bu yana aynen korunmuş meşhur ve estetik Brunn sokağına kadar yürüyün.Fazla bir şey beklemeyin ama bir masal köyünde hissedebilirsiniz kendinizi…Daha sonra vapurla – trenle de olabilir – Interlaken’e dönün. Aslında dönmeden önce, Brienz’de Rothorn buharlı dağ treni ile yukarılara tırmanmak da bir alternatif. Çok methettiler ama biz gidemedik.Tabii bütün bu manzara tırmanışlarının bayağı pahalı olduğunu tekrar hatırlatayım. Interlaken’de trenden indikten sonra, gardan 200 m kadar ileride nehrin üzerindeki ikinci köprüden geçin ve Harder Klum funiküleri ile tepeye tırmanıp bahsettiğim iki gölün ve aradaki ova ile nehrin manzarasını tepeden seyredin. Zaman uygunsa yukarıdaki kafede birşeyler içebilirsiniz.6.gün: (Hedef dağ ve vadi manzaralarını görmek; ülkeye tepeden bakmak) Dağlara çıkma zamanı…Bu bölgede üç tane denizden yüksekliği 4000 m kadar olan dağ var ve yanyana görünüşleri nereden bakarsanız harika. İsimleri Monsch, Eiger ve en yüksekleri Jungfrau. Sabah Lauterbrunnen trenine binmek üzere garda olun. Lauterbrunnen’in önemini bu seyahati yapmadan anlayamamıştım.
  2. Lauterbrunnen iki dağ silsilesi arasındaki sanırım kendisi ile aynı isimli harika bir vadinin başında yer alıyor ve hangi tarafa gideceğiniz seçimini burada yapmak zorundasınız. Birinci alternatif sonunda Schiltorn’a (3100m) da tırmanabileceğiniz Mürren kasabası. İkinci alternatif sonunda Jungfraujoch gezisini yapabileceğiniz Wengen kasabasının yönü – ki tren Wengen’e uğrayıp Jungfraujoch treninin kalktığı yer olan Kleine Scheidegg’e gidiyor. Jungfraujoch çok turistik olarak tanımlandığı için, çok da methedilmesine ve buzulların ortasında Avrupa’nın en yüksek tren istasyonu olmasına rağmen biz Schiltorn’u tercih ettik. Bu nedenle Interlaken’de bindiğimiz trenden Lauterbrunnen’de indikten sonra Mürren’e önce teleferik (cable car) sonra trenle gittik. Yolda Alp dağlarının çiçeklerini gördük. Mürren çok güzel bir kasaba. Jungfrau, Monsch ve Eiger’in karşısında ve harika manzaralar seyrederek bir ucundan diğer ucuna kadar yürüyebiliyorsunuz. Yürüyüşünüzün sonunda Schiltorn’a çıkacak teleferik istasyonuna varacaksınız. Yukarıda hava açıksa – arada bulutlar dahi olsa – bu deneyimi yaşamak lazım. Biz aşağımızdaki bulutlara ve karşımızdaki üç yüksek dağa bakarken kendimizi büyülü bir alemde hissettik. Daha sonra Schiltorn’a tırmanmak için teleferiğe bindiğiniz yere indiğinizde, daha aşağı giden iki aşamalı bir başka teleferik göreceksiniz. Yani Lauterbrunnen’den Mürren’e çıktık, Mürren’i baştan sona geçtik, Schiltorn’a çıktık (veya hava uygun değilse çıkmadık) ancak oradan bu kez Lauterbrunnen yerine vadinin diğer ucundaki Stechelberg köyüne ineceksiniz. Oraya paragliderlar da teleferiksiz (!) iniyorlar ve hoş bir görüntü oluşturuyorlar. Teleferik önce Gimmelwald’e iniyor, orada değişip adeta aşağı uçar gibi dik bir başka teleferikle Stechelberg’e iniyrosunuz. Orada sizi bir otobüs bekliyor. Son durağı Lauterbrunnen olan o otobüsle isterseniz onbeş dakikada Lauterbrunnen’e döner, isterseniz yol üzerindeki Trummelbach şelalerini gezersiniz. Anladığım kadarı ile epey bir iniş çıkış gerektiriyor, ıslanmak da işin gereği. Biz bunu göze alamadığımız için pas geçip Lauterbrunnen’e döndük. Vadide çeşitli yerlerde olduğu gibi Lauterbrunnen’de de merkezden 10 dakika uzaklıkta büyük bir şelale var. Anladığım kadarıyla yanından tırmanılırsa kısman şelalenin arkasına geçmek mümkün. İlginç bir deneyim olabilir, yazmak istedim. Şimdi Lauterbrunnen’den diğer dağ silsilesinin tarafına geçme zamanı. Biz sadece Wengen’e kadar tırmandık, çünkü Wengen’in çok güzel bir dağ kasabası olduğunu duymuştuk. Gene de Mürren mi, Wengen mi derseniz ben Mürren derim. Wengen’de de güzel bir zaman geçirdik. Yürüyüş ve dağ manzaralarını seyretmek dışında yaptıklarımız kahve içmek (Schoenegg veya Berghaus’da olabilir) ve çok hoş çiçeklerle dekore edilmiş güzel bir dağ evi lokantası olan Sina’da yemek yemek oldu. Bize servis veren garson 26 yıldır orada çalışan ‘Güney Portekizli’ Nunu lakaplı bir garsondu ve bir yerde bu kadar uzun çalışılıyorsa bu benim için önemli bir referanstır. Duvarda yarış kazanan bir at resmini göreceksiniz, atlarından birine, lokanta sahibi hanımın vefat etmiş olan kardeşinin adını veren ve her yıl Wengen’de birkaç ay geçiren bir İngiliz müşterinin çektiği bir resim. Ayrıca Wengen’de Schoenegg otelinin sağındaki yol üzerinde yörenin peynirlerini satan çok güzel bir peynir dükkanı var, peynir almanızı öneririm. Wengen’den en güzel manzaranın ise, trenden indikten sonra boydan boya geçtiğiniz kasabanın ucundaki kilisenin önündeki banklardan vadiye bakış olduğunu da ekleyeyim. Ayrıca zamanınız varsa, kasabanın bitiminden devam ederek, aşağıdan kasabaya dönebileceğiniz güzel bir yürüyüş yolu olduğunu da söylediler. Aslında yemek de yedikten sonra, o gün için başka yapabileceğiniz bir şey yok. Trenle önce Lauterbrunnen’e, orada aktarma yaparak Interlaken Ost’a döneceksiniz. Ancak bir gününüzü daha dağlarda geçirmek isterseniz veya Schiltorn’u değil Jungfrau tarafını tercih ederseniz diye Wengen’den nasıl devam edebileceğinizi de yazayım. Hedefimiz Kleine Scheidegg’e varmak. Eğer yürümeyi seviyorsanız, çok manzaralı ve kolay yürünebilecek yaklaşık 5 km’lik bir yol önereceğim. Wengen kasabasının sonundan Mannlich’e giden teleferiğe binin ve oradan okları takip ederek Kleine Scheidegg’e kadar yürüyün. Bu yolun en kolay ve güzel yollardan biri olduğu söyleniyor. Eğer bu yolu tercih etmezseniz, istasyondan tekrar trene binin ve Kleine Scheidegg’e devam edin. Oradaki lokantanın yemeklerinin güzel olduğunu da bir yerde okudum. Buradan Jungfraujoch’a – en yüksek tren istasyonu, 3400m – gidiliyor. Tren bir buzulun içinden geçiyormuş ve varılan yerde de hem güzel manzara hem buzdan heykeller vs varmış. Ancak tren 6.5 km kadar tünel içinde tırmanıyor ve bu gezi hem aşırı turistik hem İsviçre için bile aşırı pahalı olarak nitelendiriliyor. İster bu son geziyi yapın, ister yapmayın, Kleine Scheidegg’den sonra geri dönüş başlıyor. İsterseniz gene Wengen’den geçerek geri dönersiniz, ya da farklı bir yol izleyip Grindelwald’e uğrayıp devam edersiniz. Bu bölgede yapılabilecek son bir geziden de bahsedeyim; Lauterbrunnen ile Interlaken arasındaki Wilderswil kasabasından hareket eden Schynige Platte treni de gene çok güzel manzaralı ve Alp çiçekleri ile dolu bir bahçenin de olduğu tepelere götürüyormuş. Son durağı aynı zamanda sıkı yürüyüşçüler için çok güzel bir başlangıç noktası. Özellikle çocuklu aileler ve uzun yürüyüş yapamayanlar için bir alternatif olabilir. Bu vesile ile şunu da vurgulayayım: Buraya gelenlerin büyük çoğunluğu uzun yürüyüşler, tırmanışlar yapmak için de geliyorlar. Siz de fit durumdaysanız, benim yazdıklarımdan çok daha fazlasını dağların işaretlenmiş çeşitli patikalarını katederek yapabilirsiniz. Ancak anlamış olabileceğiniz gibi, bütün saydıklarımı yapabilmek için bir tek gün yetmez, bir kısmını başka bir seyahate bırakmak dahi doğru olabilir. 7.gün: (Hedef Blausee, Thun, Bern, belki Murten) Dağlardan biraz ayrılma zamanı. Gene bir önceki sabah gibi, beş dakikalık bir yürüyüşle otelden Interlaken Ost garına gidip, trenle Spiez’den aktarma yaparak Fruitegen’e gideceğiz. Hedefimiz Blausee. Fruitegen’de tren istasyonundan çıkar çıkmaz bizi Blausee’ye götürecek otobüs bekliyor ve hemen kalkıyor.
  3. Onbeş dakikalık bir yoldan sonra Blausee doğal parkına varılıyor. Bu parkta güneş ışığı altında rengi şaşılacak derecede masmavi olan küçücük bir ‘gölcük’ var. Bu gölcüğe bir göz atıp dönmek bile mümkün. Yani beklentiniz yüksekse, Interlaken’den buraya yaklaşık bir saat süren yolu yapmayın. Ancak dağların arasındaki bu minik gölde biz seyahatimizdeki en güzel resimleri çektik ve belki de en mutlu saatimizi geçirdik. Gölün arkasında, yanındaki dağ çiçeklerine kelebeklerin konup kalktığı çağıl çağıl akan bir dere ve gölün hemen yanında güzel bir terasa sahip bir otel ve restoranı var. Bu restoranın alabalıklarının methini duyduk, çok pahalı olduğu da okuduklarım arasındaydı. Biz birer kahve içtik. Kahve veya bira fiatları İstanbul’daki iyi kafelerden çok fazla değil ve aşağı yukarı standart; bir kişi için 4 CHF (10 TL) civarında ve neredeyse her yerde aynı. Yemek yemeyecekseniz, Blausee ve yakın çevresinde bir buçuk saat kadar kaldıktan sonra Fruitegen’e dönmek üzere tekrar otobüse binin. Bunu yazarken bir kez daha farkediyorum ki, çoğu yere tren ve otobüsler birer saat aralıklı. Bu nedenle tarifeye mutlaka bakmak ve kendinizi ayarlamak gerekiyor. Fruitegen’e dönüp güzel bir kasaba olan Thun’a ve bir yarım saat daha gidip (toplam 50 dakika kadar) Bern’e gidebilirsiniz. Bern küçük bir şehir, müze ziyareti düşünmeyecekseniz illa gidin demem. Beni en çok memnun eden dehasına hayran olduğum için Einstein’ın evini görmek oldu. Thun ise sokaklarında ve nehri boyunca gezmesi keyifli bir kasaba. Eğer yorulmadıysanız Bern’den bir miktar daha devam edip, sanırım bir de aktarma yapıp bizim bir önceki seyahatimizde görmüş olduğumuz Murten kasabasına gidebilirsiniz. Bu kasaba surlar içinde, çok iyi korunmuş ve görmeğe değer zariflikte bir yer. Ancak Murten’den geç saatlerde geri dönmek mümkün olmaz. Oysa Bern’den ve Thun’dan Interlaken’e galiba geceyarısına kadar tren var. Son trenin saatine bakmadan hiçbir yere gitmeyin sakın. Not: Bir diğer alternatif de Blausee’den Kandersteg’e devam edip ‘Oeschinensee’ gölünü görmek olabilirdi. Bayağı zahmetli bir yürüyüşü olduğu söylendiği için biz yapamadık ama çok güzel bir göl olduğu söyleniyor, notlarınızda bulunsun.
  4. 8. gün: (Hedef: panoramik trenle Havaalanına Dönüş) Interlaken’den Zürih’e giderken Luzern’de aktarma yapmak gerekiyor. Luzern’e kadar olan bölümde ‘panoramik’ trenle seyahat ediyorsunuz. Yolculuğun bu kısmı iki saat sürüyor ve manzaralar güzel. Interlaken’den bindiğinizde trenin sağ tarafında oturun ve haritaya aldanmayın; çünkü  kısa bir süre sonra trenin gidiş yönü değişiyor. Bu trenin adı Golden Pass. Önceleri panoramik trenlerin hangileri olduğuna bakıp rezervasyon da yapılması gerekiyormuş ama artık o hatta çalışan her trenin panoramik olduğunu söylediler. Açıkçası ben umduğum kadar etkilenmedim, belki tüm seyahat boyunca çok güzel manzaralar görmüş olduğumuz içindir ama bu yolu zaten yapıyor olduğumuza göre, bu da seyahatin son bir güzel anısı oluyor. Tren tam tarife saatinde Zürih havaalanında oluyor. 14.10 uçağı için 9.04 trenine bindik, 10.50’de Luzern’deydik, Luzern’den de 11.10 treni ile 12.13’de Zürih havaalanındaydık. Internette bile trenin hangi perona geleceği yazıyor. İki konuda uyarıda bulunmak isterim: Bazen aynı peronda iki tren olabiliyor, ekranda peronun yanında A, B, C yazıyorsa (örneğin 5B) beşinci peronun B bölümündeki trene binmek gerekiyor. Bir de, çok zengin değilseniz 2. sınıf bilet almış olacağınıza göre, özellikle bavulla vagonlar arasında dolaşmamak için 2.sınıfın vagonlarının peronda hangi bölümlerde durduğuna önceden bakmak gerekli. Bavulu, vagonun içinde yolu kapamadan nereye koysanız olur ama özellikle sırt sırta duran koltukların arası bavulların yatay olarak yerleştirilmesi için tasarlanmış. Tenha trenlerde kimse o aralıkları kullanmıyor ama tren kalabalıksa veya bavul koyacak yer bulamadıysanız, ya da benim gibi yukarı kaldırmaya ağrılarınız müsaade etmiyorsa mutlaka aklınızda bulunsun.Başta da dediğim gibi, bu ülkedeki tecrübelerime dayanarak, üç saatlik, üstelik aktarma yapacağımız bir yolu, uçağı kaçıracağımızı aklıma dahi getirmeden ucu ucuna planlamakta bir sakınca görmedim ama her yiğidin bir yoğurt yeyişi vardır, siz gene de kendi prensiplerinize sadık kalın.


Luzern ve Berner Oberland (İsviçre): 7 Yorum

  1. baris says:

    merhabalar
    keşke daha iyi bir fotoğraf makinesi veya ayarları ile çekseymişsiniz fotoğrafları :)
    bende araçla istanbuldan gitmeyi istiyorum isviçreye,herhangi bir köyünde 1 hafta kalmak istiyorum.
    Birde fotoğrafların altında da neresi olduğunu yazarsanız çok güzel olur.
    Çok güzel paylaşım tebrik ederim
    saygılar

  2. Ayse says:

    Merhaba bu yaziniz benim icin bir can simidi gibi oldu. Lauterbrunnende gecen bir kitap yazmaya basladim. Fakat yolculuk kismi da kitapta buyuk onem tasiyor. Nereye nasil gidildigi ile ilgili kafamda cok soru var. Acaba uygun zamanda isterseniz bana mail atabilir misiniz. Boylece kafamdaki sorulari gidermis olurum :) topolojik@hotmail.com

  3. Zeki Karabilgin says:

    Kemal bey, Bu kadar detaylı ve güzel açıklamalar harika, Gitme isteğini olgunlaştırıyorsunuz. Teşekkür ederim.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

  • 'Ne Anladım Ben Bu Hayattan' en son
    05.03.2012
    tarihinde güncellenmiştir.
  • Gün gün yazılar

    Nisan 2024
    Pts Sal Çar Per Cum Cts Paz
    « Mar    
    1234567
    891011121314
    15161718192021
    22232425262728
    2930