Sessiz, sakin bir insandı. Gözlerinin içi gülerdi ama o gözlerden beklediğiniz yakınlığı da kimseye göstermezdi.
Bir gün bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Bir kaç arkadaş aynı odadaydık. Yağmura bakıp gözleri daldı ve birden hepimizi şaşırtarak bir şeyler anlatmaya başladı:
“İngiltere’de hem okuduğum, hem de çalıştığım yıllardı. Bir pansiyonda kalıyordum. Aynı pansiyonda kalan bir kız arkadaşla birlikte böyle korkunç bir yağmura yakalanmıştık. Ben onu şemsiyemle korumaya çalıştıysam da, ikimiz de iliklerimize kadar ıslanarak pansiyondan içeri kendimizi dar attık. Oturma odasında eteğini kaldırıp bacaklarını ısıtmaya başladı. Nasıl bakmışım ki, gülümsedi ve aldı elimi bacağına koydu”.
Bizler daha neler olacak diye merakla kendisine bakarken,
“Merak etmeyin, başka hiç bir şey olmadı. Hepsi o kadar” diye ekledi, sonra da gözleri iyice dalıp “Ne kadar insanca…” diye söylendi kendi kendine…