Biri

Hoş Geldiniz

GÜNLÜK KISA SOHBETLER

31.10.2021

Unutulan bir melodiyi hatırlamak yaşamış olduğunu hatırlamak gibidir.

4.11.2017

Rol aklar.

27.09.2015

Çoğu kavga için geçerli denklem şu:
Öyle bir anlam yarat ki, hayattan değerli olsun.
Sonra onun uğrunda ölmeyi göze al ki hayatının anlamı olsun.

25.09.2015

Aşağıladığınla da yükselirsin, yücelttiğinle de…

03.11.2014

Duygular – farkında olmasak da – geçmişi değiştirmeye çalışır, akıl – farkında olarak – geleceği…

05.09.2014

Gezgin, yarı çocuktur.

04.06.2014

Hayat, herkesi bir gün mutlaka çalışmadığı yerden sınava çeker.

29.05.2014

Ormanlar kralı seçimlerinde, kümesi ortadan kaldırarak tavuk ve horozlara özgürlük vereceğini vaad eden arslan hem kümes hayvanlarının hem tilkilerin oyunu alır.

28.05.2014

‘Fark etmesen de başkaları tarafından kullanılıyorsun’ diyebilen herkes, kendisinin de fark etmeden kullanılıyor olabileceğini mantık gereği kabul etmek durumundadır.

24.05.2014

Doğrudan tanımadığınız bir insanı sevmek ya da sevmemek, onun ‘Kim’ olduğu ile değil, sizin ‘Kim’ olduğunuzla ilgilidir.

21.05.2014

Tırmanan bir gerginlik varsa, gün gelir nesnellik ihanet olur.

18.05.2014

Şekil ‘öz’e önce destek olur ve bir yerden sonra ‘öz’ü örtmeye başlar.

16.05.2014

Akıl, duyguların hizmetkarıdır.

04.05.2014

Yanlış bir tez, sadece tek bir yöntemle savunulabilir: Doğruları söylenerek…

28.04.2014

Önyargı, tecrübenin katı halidir.

21.02.2014

Özgürlük, hiçlikten ayrıştırır.

07.02.2014

Yıllar önce bir lise öğrencisinden dinlemiştim: 19 Mayıs Maratonuna katılmak için kaydını yaptırmak üzere okuldan çıkıp saat 5′e çeyrek kala kayıt ofisine gitmiş. Yetkili paltosunu giyip çıkmak üzereymiş. Delikanlı, kayıt süresinin bitmesine onbeş dakika olduğunu nazikçe hatırlatmış. Yetkili bunun üzerine paltosunu çıkarmış, masasına geçmiş, bir şeylerle uğraşmaya başlamış, delikanlıya da oturup beklemesini söylemiş. Saat 5 olunca da, tekrar kalkmış, paltosunu giymiş, kendisine şaşkın şaşkın bakan öğrenciye de “Şimdi 5 oldu” diyerek çıkıp gitmiş.

Güçlünün niyeti, kuralların gücünden üstündür.

18.01.2014

Bana hak ettiğimi düşündüğüm bir jest yapıldığında, herhangi birine yapılmış kadar memnun olurum.

23.12.2013

Sorunlar, çıkarlar nedeniyle oluşur, duygular nedeniyle çözülemez.

11.12.2013

Amaç, plan, sebep… Bu üç kavram arasındaki yakınlık ve uzaklıklar insan beynini parmağında oynatır.

16.09.2013

Bir hipnoz çemberinden çıktığınızı düşündüğünüzde, bilin ki başka bir hipnoz çemberinin içindesiniz.

02.09.2013

Neden savaşlar var? : Kaos için, bir kelebeğin kanat çırpmasının fırtına oluşturabileceği örneği verilir. İnsanoğlunun dünyadaki ilk gününden beri her gün milyonlarca ‘çıkar kelebeği’ kanat çırpıyor.

11.08.2013

Sanat kısıtlandığımız alanı genişletme çabası değildir; kısıtlanmadığımız, ucu bucağı olmayan bir alanda yolculuğumuzdur.

31.07.2013

Ancak mutlu olduğunun farkında olan biri mutludur. Mutlu olduğunun farkında olmayan ise mutsuz olmayabilir ama duyduğu his mutluluk değildir.

19.06.2013

Seçmiş olduğun yolun yanlış olduğunu düşünmen, seçmemiş olduğun diğer yolun doğru olduğuna kanıt olamaz.

17.06.2013

Bir toplumda çoğunluk başka herşeye karar verse bile tek bir şeye asla karar veremez, parçası olduğu toplumun özgür ve demokratik bir toplum olup olmadığı konusuna. Bu konuda kararı sadece sayıca azınlıkta olanlar verebilir.

10.06.2013

Korkaklık ‘çok’dan ‘az’a, cesaret ‘az’dan ‘çok’a doğru yayılır.

27.05.2013

Atasözleri, deyimler, mitoloji ve mesellerin insanlık tarihi ve birikimi ile ne kadar iç içe geçmiş olduğunu algıladıkça garip bir hayranlık duyuyorum. Nasreddin Hoca fıkraları da bunların arasında. Hocanın iki tarafı da haklı bulduğu davanın sonunda “Nasıl olur da iki taraf da haklı olur?” diye itiraz eden adama “Vallahi sen de haklısın” cevabını duyduğumda ise içimden hep şunu söylerken buluyorum kendimi: “Hocam, inanın o adam haksız’”

22.03.2013

Çok eski bir yazımı hatırlamanın zamanıdır:

‘Elinde birbirinin tıpatıp aynı ağırlıklarla gezerdi.

Hayattaki en önemli işlevi rastladığı tahterevallilerin yukarıda duran kollarına bu ağırlıklardan birini koymaktı.

Bazı dengeler o ilave ağırlığa bana mısın demezdi. Bazı dengeler ise naifti, o ilave ağırlıkla yukarıdaki kol aşağıya inerdi.

Her tahterevalliye aynı davrandığını, bu nedenle son derece adil olduğunu düşünürdü.

Belki haklıydı, belki değildi.’

28.02.2013

Hatırlamak ve ‘ben’ arasında kurduğum ilişki evrilmeye devam ediyor :)

“Biz hatırladıklarımızız” diye başlamıştım.

Sonra bu “Biz hatırlayabildiklerimiziz” oldu.

Şimdi “Biz hatırlayabileceklerimiziz” diyorum.

Bakalım yarın ne olur?

22.02.2013

İnsanlığın en ilginç keşfi, bedensel gereksinimlerin karşılanmasının verdiği olumlu histen yola çıkıp, varlığı fazla acı vermeyen yeni gereksinimler oluşturmasıdır.

18.02.2013

‘Hatır’ öyle bir şeydir ki, kullanmadığın zaman vardır, kullanacağın zaman ortadan kaybolur…

17.02.2013

Çoğumuz yaşamın bir yerinde aslında hayata bazı hipnozlarla bakmakta olduğumuzu farkederiz.

Aslında iç içe geçmiş hipnoz çemberleri var. Bir çemberi aşıp hipnozlarımızı kırdık demek yanılgı.

11.02.2013

İnsanlık tarihinin ne denli zorluklarla dolu olduğunu yakın çevremizden biliyoruz. Bu kez bir seyahatimde okuduğum bir yazıdan, uzak bir örnek vermek istiyorum:

Alplerin Tirol bölgesinde 1600′lü yıllardan beri yedi ila ondört yaşındaki çocuklar mart ayından itibaren yüzlerce kişilik kafileler halinde yola çıkıp akşma doğru St Christoph kasabasına varıyorlarmış. Orada kendilerini genellikle bir kadın karşılıyor, basit bir yemek ve bir gecelik yatacak yer buluyorlarmış. Kendilerini karşılayan kadın, St Christoph’taki tahta heykelden birer kıymığı ev hasreti duyduklarında dokunsunlar diye ceketlerinin içine dikiyormuş.

Ertesi gün kendilerini çalıştıracak çiftliklere doğru yola çıkıyorlar ve kışa kadar boğaz tokluğuna çalışıyorlarmış.

Ailelerin, bir boğaz daha besleyemedikleri için en az 300 yıl boyunca devam ettirdikleri bu gelenek, 1930 yıllarında Amerikan gazetelerinde çıkan haberlerden sonra ortadan kalkmış.

Bütün bu yüzyıllar boyunca onbinlerce çocuk, ceketlerinin astarına dikilen o minicik kıymıkları hayatları boyunca saklamışlar.

Eşim çok yerinde bir tespit yaptı: “Yılkı atı gibi…”

29.01.2013

Geçenlerde şiirle ilgilenen çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı annemle tanıştırdık ve şiir üzerine sohbet sırasında hep serbest vezinle yazdığını düşündüğümüz annemin aruz vezniyle de bir kaç şiir yazmış olduğu ortaya çıktı. Bu şiirler hiç bir  kitabında yer almamış. Ben ilginç buldum ve buraya kaydetmek istedim. Vezin: Mefulü mefailü feulün.

Sensiz doğuyor bak güneş ölgün

Sensiz batıyor ay yine solgun

Sensiz bana sonsuz gibi her gün

Sensiz bana dünya bile küskün.

27.01.2013

Yaşam, ikilemlerin ve olasılıkların yönetimidir.

14.01.2013

Büyük sorun, küçük sorunu ‘yer’.

30.12.2012

“Biz hatırladıklarımız” diye yazmıştım bir kenara. Sonra “Biz hatırlayabildiklerimiziz” diye düzelttim. Bugün hayret ve biraz da dehşetle yanıldığımı farkediyorum: Hatırladıklarımız hayatımızda aslında o kadar az yer ve ondan da az zaman kaplıyor ki…

Unutmak değil, unutmadığımız halde hatırlamamak!

30.11.2012

Bir zamanlar, dünyayı değiştirebileceğimi düşünürdüm. Artık, bırakın dünyayı ve hatta insanı, hiç kimsenin hiç bir fikrini değiştiremeyeceğimi düşünmekteyim.

24.11.2012

Artık her doğumgünümde, bir sonraki doğumgünüme en uzak olduğum günü kutluyorum :)

22.11.2012

Niçin insanların iş hayatında, insan idaresinde, politikada hatta bazen kendileri için bile en optimum risk analizini yapamadıklarını açıklayan bir örnek arıyordum, bulduğumu sanıyorum.

Bir kral, ölüm döşeğindeki kızının hastalığını iyileştirmeye çalışan doktora, kızını iyileştiremediği takdirde kafasını vurduracağını söylemiş. Doktorun elinde iki ilaç varmış. Birincisi hastalığı %99 olasılıkla tamamen iyileştiriyor, %1 olasılıkla ise ölümden kurtaramıyormuş. İkincisi ise ölümden kurtarıyor ama hayatının sonuna kadar ağrılar içinde hastalıklı bir hayat yaşamasına neden oluyormuş.

Sizce doktor hangi ilacı vermiştir?

Nesnel bir risk analizi çoğu zaman öznel risk analizleri ile çıkar çatışmasına girer !

12.10.2012

Bazen, bazı insanların övgülerini önemsememeyi tevazu sanırız.

9.10.2012

Yeterli zekasının olmadığını fark eden biri, yeteri kadar zeki demektir.

6.10.2012

Sorunlu ilişkilerde, kimin daha haklı olduğunu bilmek zordur, ancak şundan neredeyse eminim: Hiç bir taraf, hissettiği kadar haklı olamaz.

17.9.2012

Ahlak anlayışının değişimi, toplumların değişiminin gitgide daha arkasından geliyor.

7.9.2012

Bir toplum ki, madem vardır, onu oluşturan çoğunluk, bir taraftan çıkarını kollarken, empati ve adalet duygularını da göz ardı etmez. Bu nedenle çıkarımız fazla zedelenmedikçe çoğumuz nesnel kalırız. Yöneticiler duygularımızı çok fazla saptırmazlarsa da nesnel kalırız. Çıkarımızı dahi görmezden gelebiliyorsak, empatimizi de kaybetmişsek ortada sadece yönetenlerin düzeltebileceği ciddi bir sorun vardır.

6.9.2012

Sosyal hayat bir takım kıvamında hipnozlarla ayakta kalır. Bazıları bu hipnozları çıkarları için gereğinden fazla kullanırsa, o hipnozlar eninde sonunda ciddi hasara uğrarlar.

5.9.2012

At yarışlarının en popüler oyunu altılı ganyan. Gerek gazetelerde, gerek internette tahminciler arasında büyük rekabet var ve herkes doğal olarak en yüksek ikramiye veren altılıyı tahminlerinde bulup reklamında kullanmak istiyor. Aklıma gelen bence hoş bir paradoks soru: İkramiyesi devreden, yani bilenin çıkmadığı çok sürprizli bir altılıyı tahminlerinde bulan bir tahminci iyi bir tahminci midir, kötü bir tahminci midir?

3.9.2012

Çok sıcak yaz günlerinin annemin bir şiirini anımsattığımı yazmıştım, şimdi havalar serinlerken çok eski bir şarkıyı anımsamanın zamanıdır:

“Where are those lazy hazy crazy days of summer?…” (Yazın o tembel, buğulu, çılgın günleri nereye gitti?)

2.9.2012

Sebepsiz ‘deyim’ olmaz !

31.8.2012

İnsanlar, sonuçlarından hoşnut kalmadıkları bir süreci, hemen daima, alternatif ideal süreçle karşılaştırıp ah vah ediyorlar.

30.8.2012

Gelecekle ilişkimizdeki eksiklik çoğu zaman hayallerimizle değil, kendimizdeki değişimle ilgilidir.

28.8.2012

Üniversite yıllarımda başka insanları yönlendirmeye ne kadar hakkımız olduğunu düşünmüş ve bunun toplum hayatındaki belki en önemli soru olduğunu fark etmiştim. Bu konuyu analiz etmek için bulduğum üç somut türev sorunun hala değerli olduğunu düşünüyorum.

- Bir insan – bize göre – boş inançlarla mutlu ise, onu aydınlatmaya hakkımız var mı?

- Bir çocuk, bir daha asla dondurma yiyemeyecekse, ona dondurma tattırmaya hakkımız var mı?

- Bir insanın köle olma özgürlüğü olmalı mı?

26.8.2012

Sanılanın aksine mutluluk en fazla peşinde olunan duygu değildir. Diğer ‘istenen’ duygulara göre daha risksiz ve başkalarına da olumlu yansıyan bir duygu olduğu için mutluluk insan toplulukları ile zaman içinde en fazla uyum sağlayıp yayılarak ayakta kalan duygudur.

25.8.2012

Bir zamanlar bir kenara not ettiğim bir tekerleme:

“Dün bugün yarındı

Yarın bugün dün olacak

Yarın yarın bugün olacak

Sonra yarın da dün olacak”

23.8.2012

‘Günah keçisi’ tabirini çoğu kişi bilir. Sorumluluğu üzerimizden atma çabamız ile ilgilidir.

Gene aynı amaçla kullandığımız ama tabir karşılığı olmayan bir hareketimiz daha var. Nasıl bazen tek bir kişiyi suçlayarak kendimizi ve diğer herkesi bir sorundan soyutluyorsak, tek bir  iyilik yaparak da kendimizi diğer tüm sorumluluklarımızdan soyutladığımız olabiliyor.

Buna yakışacak tabir de ‘günah keçisi’ne karşılık ‘sevap kedisi’ olabilirdi.

16.8.2012

Bir kaç yıldır kafama arada sırada uğrayıp beni rahatsız eden bir cümlem var: ‘İnsanoğlu istatistiksel bir varlıktır’

Sezdiğim kadar kimseye, kendime dahi anlatamadığım bir cümle bu.

Bir örnek vereyim: İngilizce eğitim veren kolejlerde okuyan bütün çocuklar üniversite eğitimi için yurt dışına okumaya gitmeyeceklerdir ama üç aşağı beş yukarı geçen yıl giden öğrenci sayısı kadar öğrenci yurt dışına okumaya gidecektir.

Böyle yazınca da malumun ilanı gibi oldu :)

Ahmet mi etkilenecek, Mehmet mi etkilenecek bilinmesi önemsenmeden, bir etkinin bir topluluktaki yansımasının dağılımı aşağı yukarı bilinebilir ve içinde bulunduğumuz yüzyıl bu prensibin her farkında olan tarafından kullanıldığı, bu nedenle de bireyin öneminin gitgide azaldığı bir dönemdir.

Geçmişte de bu etki tepki mekanizması vardı ama küçük topluluklarda tepki dağılımları daha az farklılık gösteriyordu.

İleride bu konuda bir kaç şey daha söylemek isterim.

15.8.2012

Geçenlerde bir gazetede ‘Murphy kanunları’nın geniş bir listesini okudum. İş hayatına ve de günlük hayata kötümser gözlüklerle bakan bu ‘çoğu anonim’ kanunlar – Nasıl başladığına internetten bakabilirsiniz – bir çok insanın endişe ve duygularına tercüman olur. Yanılmıyorsam ilk ve en meşhuru: ‘Aksilik çıkma olasılığı varsa aksilik çıkar’ cümlesidir. (Anything that can go wrong will go wrong). Bir projede ‘Şu konuda bir sorun çıkmazsa iki ayda bitiririz’ diyen bir mühendis, Murphy kanunlarına göre aslında tam o konuda bir sorun çıkacağını ve projenin iki aydan daha fazla zaman alacağını bilir :)

Nedense okuduğum çok geniş listede benim en beğendiğim cümle yoktu: ‘Bir işe karışmak (bulaşmak) o işten kendini sıyırmaktan her zaman daha kolaydır’ (It is always easier to get involved in something than to get out of it). Hayatımızda bu kadar sıklıkla doğruluğu kanıtlanan bir fizik kanunu bile olduğunu sanmıyorum (!)

12.8.2012

Simon Kuper’in neredeyse her futbolseverin bildiği ‘Futbol asla sadece futbol değildir’ cümlesi gene gündemde. Bu konudaki esprili bir anımı ‘Biri’ bölümüne bugün ekledim. Kuper’in henüz çocuk olduğu yıllardan bugüne, futbolün içinde çok ilginç gözlem ve deneylerin yapılabileceği bir sosyal laboratuar olduğu düşüncem devam ediyor.

11.8.2012

Bir zamanlar öylesine aklıma geliveren ve kafama takılan bir cümle: “En arzu ettiğin ten dahi olsa dokunduğun, kalamazsın dokunarak; dokun bırak, dokun bırak, dokun, bırak…”

7.8.2012

Üniversite yıllarımda, dört ayrı matematikçi tarafından yazılmış kalın ve karmaşık bir matematik kitabının önsözünün çok hoşuma giden son cümlesi şöyleydi:

“… kitapta bir hata varsa, diğer üçümüze aittir.”

6.8.2012

Hayatı en baskın yönüyle ikilemler süreci olarak tanımlayabilirim. Bu sitedeki bazı yazılarımda veya kitaplarımda, listesini yaptığım onlarca önemli ikileme rastlayabilirsiniz.

Oysa, – bakmayın siz uzun listelerime – yaşamdaki tüm ikilemler tek bir temel ikilemden çıkıyor: Bugünkü çıkarımızla yarınki çıkarımız arasındaki çatışmadan…

Bu ikilem bir yana, diğer tüm ikilemler bir yana…

5.8.2012

Duygular ve nesnel bakışımız çakışmadığı zaman adil olmak zorlaşır.

Bir insanın böyle bir durumda nasıl olağanüstü adil alabileceğinin öyküsünü bugün ‘Bölük Pörçük’ bölümünde okuyabilirsiniz. Beni en çok etkileyen gerçek öykülerden biridir.

3.8.2012

Sessizlik paylaşılmazsa hiç bir şey paylaşılmaz.

2.8.2012

Unutulmaya yüz tutmuş bir söz:

“Kem alat ile kemalat olmaz”

31.7.2012

Bu akşam bir sohbet sırasında aklıma geliveren çok hoş bir tekerleme:

“Olma keser gibi Rab bana, hep bana,

Ol testere gibi kah sana, kah bana…”

Anonim olduğunu düşünüyorum ama değilse şairinden özür diliyorum.

30.7.2012

Gereksinimin kayıtsız şartsız karşılanmasını bile aşan, dolayısı ile bencilliği de aşan ve şiddete varan bir zalimliğin insan doğasında olup olmadığı zor bir tartışma. Bencillik insan doğasında var ama ya şiddet?

Bu konu üzerinde düşünmek için duyguların insanlık birikimi ile değişim gösterdiğini bir kez daha hatırlamak gerekiyor. Odanızdaki bir sivrisineği iki ayrı durumda hangi duygularla öldürdüğünüzü düşünün. Odaya girmeden önce ilaç sıkıyorsunuz ve duygusuz bir biçimde odaya girip yatıyorsunuz. İkinci durumda ise, sivrisinek sizi ısırmış, deli etmiş, siz bir kovalamaca sonunda onu kıstırmayı başarıp iki elinizin arasında ezmişsiniz. İlaç sıktığınızda rahatınıza yönelik bir gereksinimi karşıladınız, oysa uykunuzdan uyanıp uğraşarak vurduğunuzda sadece gereksiniminizi karşılamadınız, adeta intikam almanın da keyfini yaşadınız. Normal hayatınızda yaşamadığınız bir duyguyu deneyimlediniz, daha doğrusu bilinçdışından çekip hatırladınız.

Binlerce yıldır insanlar gereksinimi karşılamanın ötesine taşan böyle duyguları her fırsatta yaşadılar. Kendileri ölüm tehlikelerinden kurtulup düşmanlarını alt ettiklerinde, güvenliğe kavuşmanın çok ötesinde haz duydular.

Bu duyguların, birikip birikip bugüne belli bir istatistik dağılımla yansımaması mümkün mü?

25.7.2012

Çok sıcak yaz günleri annemin bir şiirinin son dizelerini çağrıştırıyor:

“…

Hiç bitmeyecekmiş gibi bu yaz, öyle sıcak, öyle beyaz, öyle uzun,

Hiç bitmesin diye beklenen yazı nerde çocukluğumuzun?”

24.7.2012

Bir arkadaşıma, ‘Belli bir yaştan sonra evlenmeyi düşünürsen, daha önce flört ettiğin insanlarla evlen. Onlar seni, yeni tanıyacak insanlardan daha genç algılayacaklardır’ demişler.

Öneriye katılmıyorum (geçmiş geçmişte kalmıştır :) ) ama neden bu önerinin akla geldiğini anlayabiliyorum. Uzun süredir tanıdığımız insanlar aynı yaştaki tanımadığımız insanlardan daha genç gözükürler.

14.7.2012

Yıllar önce, gönderdiğim bir ‘email’e karşılık aldığım ve aklımda kalan bir otomatik cevap mesajı:

“Şu anda bana ulaşamamanızın nedeni deniz kenarında ve kumlar üzerinde oluşumdur. Çok önemli bir sorununuz varsa lütfen benim yerime yardımcımı arayınız. Ancak sorununuz ne kadar önemli olabilir ki? Alt tarafı bir deterjandan söz ediyoruz.” (Mesajı yazan Tricia deterjan endüstrisinde çalışıyordu ama neredeyse hangi iş kolunu yazsanız yüzünüze aynı gülümsemeyi koyacaktır:))

10.7.2012

Tom Jones konserine gitmesem, hiç genç olmamışım gibi hissedecektim.

Konseri izlerken hep düşündüğüm bir şeyi bir kez daha hatırladım: İnsan gelecekte olacakları hayal edebilir ama gelecekteki kendini hayal edemediği için gelecekle ilişkisi hep eksik kalır.

7.7.2012

Annemin bir şiirindeki bir dize, sanatseverler için hep hatırlanmaya değer:

“Zamana inat, ölümsüzdür sanat.”

5.7.2012

Küçük bir çocukken annem bilinen bir sözü aktarmış ve ‘Üç şey tekrar ele geçmez; geçmiş zaman, söylenen söz, kaçırılan fırsat’ demişti.

“‘Geçmiş zaman’ üçünü de kapsıyor” demiştim.

Belki herşeyi sorgulama maceram o gün başlamıştır :)

3.7.2012

Gazetede bir haber okumuştum; bir Anadolu kentinde bir doktor, denize girmeden önce kulaklarımızı muayene ettirmemizi önermiş.

Benim aklıma da böyle bir önerinin nasıl olup da haber haline geldiği takıldı.

Bu önerinin doktorun ağzından çıkıp da gazete haberi oluş sürecini gözümün önüne getirmeye çalıştım ama başaramadım.

29.6.2012

İlk kez ben ortaokuldayken arabamıza aldığımız bir arkadaşımı evinin olduğu sokağın başında değil, evinin tam önünde bırakırken duymuştum babamdan şu lafı, sonradan da çok duydum.

‘El ihsan-ı bittamam’

İnsan ilişkileri için önemli bir ‘tüyo’ olduğunu düşünüyorum: Bir iyilik yaptığında tam yap!

27.6.2012

Bir konserde, sahne önünde ayakta izleyiciler, arka tribünde ise eğreti koltuklarda oturanlar var. Sahne önündekiler eğleniyor, dans ediyor sonra da dakikalarca alkışlıyor.

Arkada, tribünde oturanların çoğu alkışlamıyor. O kadar uzaktalar ki, alkışlarını şarkıcının duymayacağını dahi düşünüyor olabilirler.

İçimden şunu söylemek geçiyor: Sahnedekiler için alkışlamayacaksınız ki ! Kendiniz için alkışlayacaksınız !

25.6.2012

Yıllar önce radyodan şöyle bir cümle duymuştum: “Gençlik öyle bozuldu ki, dünyanın geleceğinden endişeliyim’

Sözü kimin söylemiş olduğu tam bir sürprizdi: Aristo! Milattan önce!

Hafta sonu bir anne babanın çocuklarının langırt oynamasını, sosyalleşmesi ve insanlarla internet yerine doğrudan temas etmesi amacı ile teşvik etmesine tanık olunca hem bu sözü hatırladım, hem de otuz yıl önce langırtın anne babalarca ne kadar zararlı olarak algılandığını, hatta langırt salonlarının gençleri aylaklığa alıştırıyor diye kapatıldığını.

Her şey nasıl da hızlı değişiyor ve nasıl da hiç değişmiyor…

23.6.2012

Şu anda onbinlerce araştırmacı ölümcül hastalıklara çare bulmaya çalışıyor. Harcanan emeğin ve paranın haddi hesabı yok.

Diyelim ki, biri, başka hiç bir araştırmadan faydalanmadan mucizevi şekilde bir ilaç buldu. Diğer onbinlerce kişinin emeği boşa gitmiş olacak.

Gerçekten öyle mi????

Onbinlerce kişi emek vermiyor olsaydı, bir kişi çözüm bulabilir miydi?

Ne kadar garip… Hatta akıl ermeyecek kadar garip: Bir kişinin çözümü hem diğer herkesin emeğinden tamamen bağımsız, hem diğerlerinin emek ve niyetine tamamen bağlı…

Kuantum Mekaniğini hatırlatıyor bana.

22.6.2012

Hiç kimsenin gözümdeki değerini, tek bir cümlesi, tek bir davranışı, benim gözümde tek bir önemli hatası nedeniyle düşürmüyorum artık. Benim için bu değer çok yüksekse, geçip gidiyorum, yeter ki kısa aralıklarla tekrarlamasın. Tekrarlarsa ya da değeri en yukarılarda değilse, beni kırdığını bilmesini istediğim oluyor. Yeter ki, hissettiğimi görmezden gelmesin.

20.6.2012

Geçenlerde, çok sevdiğim bir dostum, yaşamakta olduğu uzak bir ülkeden ailesini görmek üzere geldi, beraber bir kaç gün geçirdiler ve döndü. “Böyle durumlarda, birlikte geçirilen zaman, ayrı geçirilen zamandan daha hüzünlü oluyor” dedi biri. Ben de, yıllar önce aklımdan geçen bir cümleyi hatırladım:

Her ayrılık biraz ölüm, her kavuşma biraz vedadır.

18.6.2012

Bir kötülüğün yüz iyiliğin önünü kesişinin örneklerini zaman zaman ben de yaşıyorum. Gerçekten ihtiyaçları olduğu için yardım isteyenler, daha önce benim iyi niyetimi kötüye kullanmış olan insanların kurbanı olabiliyorlar.

Geçenlerde yolumu kesip, benden hem yemek hem yol parası isteyen birine bir sandviç aldım ama yol parasını vermek içimden gelmedi. Sonradan gerçekten ihtiyacı var idiyse diye üzüntü duymadım da değil. Ancak aşağıda yazdığım şekilde akıl yürütünce içim rahatladı.

Bana ilk yaklaştığında ‘Bir şey sorabilir miyim?’ demişti. Bu, naif bir yaklaşım değil. Bir şeye ihtiyacı olan insan, doğrudan ihtiyacını söyler. ‘Bir şey sorabilir miyim?’ yaklaşımı, ancak bu şekilde kendisiyle ilgilenildiğini tecrübe etmiş deneyimli bir ‘yardım ister’in yaklaşımı !

17.6.2012

Hayatımda bir kaç kez, kendilerine ve çevrelerine çok zarar verecek bir karardan vaz geçmeleri için bazı insanları israrla ikna etme çabasında bulunduğum oldu. Örneğin bir arkadaşım basit bir nedenle istifa etmek üzereydi ama sonradan pişman olacağını, ailesinin de çok zor durumda kalacağını biliyordum. Ancak kendisini söylediği sözlerle ofisteki arkadaşlarına karşı öyle bağlamıştı ki, gururu incinmeden geri adım atması için sudan da olsa bir mazerete ihtiyacı vardı, kendisine kararını değiştirmesi için israrla ricada bulunarak, üzerindeki hatırımı kullanarak bu mazereti ona verdim. Bazı durumlarda bunu yaptığıma mutlu oldum, bazı durumlarda, sonuç iyi de olsa, kendimi kötü hissettim.

16.6.2012

Bir bakış açısıyla akıl olasılıkları yönetmek, duygu da olanlara ve olasılıklara tepki göstermektir. Olasılıklar bu nedenle duygularımıza bazen çok garip oyunlar oynarlar.

Bir doktor olumsuz bir sonuç için % 1 olasılık görse de, sizden ölümcül bir hastalığın kan testini isteyebilir. Analizi yapan laborant sonucu yazarken sizde o hastalığın bulunup bulunmadığını %100 bilmektedir. Sonucu veya doktorun ağzından çıkacak tek bir kelimeyi beklerken sizin için her iki olasılık da %50′dir.

15.6.2012

Gençlerin ahlakını eleştirenler de, bu şekilde onların dünyalarının bir köşesinde yer almaktalar.

14.6.2012

İki kişi arasında gerçek bir yakınlık varsa, bazen gönülden almak, gönülden vermekten bile daha güzel bir  jest olabilir. Diğer herkesten almayı reddedeceğiniz yardım veya ayrıcalığı tek bir kişiden kabul edebiliyorsanız, bu, o kişiye verilmiş çok değerli bir ayrıcalıktır.

13.6.2012

Kahramanları, kahraman olmayan diğerleri ve de mutlaka zaman içinde yaratır. Bu nedenle bir topluluktan bir kahraman çıkması, bin kahraman çıkmasından çok daha olasıdır. Kahramanın tanımı ve hayatın yapısı gereği.

12.6.2012

Bir zamanlar vahşi atlar vardı. Özgür ve insanlardan uzakta. Yakalandılar ve boyun eğmenin sıkıntısıyla nesiller boyunca yavaş yavaş duygularını değiştirdiler. Bugün insanla atın dostluğu dillere destan.

Tarih boyunca birbirini arzulayıp da kavuşamayan insanların duyguları birikti, birikti, birikti; biriktikçe katlanılmaz hale geldi, katlanılmaz hale geldikçe insan onu katlanılır şekle dönüştürmeye çalıştı, sonunda hoş bir sızıya dönüştürebildi.

Bugün bir aşık bir aşığa kavuştuğunda kavuşan sadece onlar değildir, tarih  boyunca birbirine kavuşamayan milyonlarca aşık onlarla beraber kavuşur.

11.6.2012

Çok sayıda insana ait ortak dilekler, ya kısa zamanda zihinlerden kaybolurlar ya da er geç kendilerini gerçekleştirecek birikimi oluştururlar. İnsanlığın garip sırlarından biri de bu bence.

10.6.2012

Yıllar önce şakacı bir arkadaşımız, yakışıklı ama kendine güveni olmayan bir delikanlıyla dalga geçmek için, iki güzel kızın o başka bir yerdeyken gelip kendisini sorduklarını söylemişti. Delikanlı önce inanmadı ama arkadaşımız kızları adları sanları ve de tipleri ile tarif edince hem inandı, hem çok heyecanlandı, hem de geldiklerinde orada olmadığı için çok hayıflandı. Delikanlı biraz daha ah vah ettikten sonra kahkahaları koyuverdik, çünkü bir arkadaş toplantısında sadece merhabalaştığı o kızları kendisi bize iki gün önce enine boyuna tarif etmişti :)

Neden mi hatırladım bu anımızı? Bazen hayat da bizimle böyle şakalaşıyor; örneğin:

Yan masamda oturan ya da yanımdan geçen bazı insanların, telefonda aşırı nazik bir tonda konuşup ezilip büzüldükten sonra telefonu kapatıp muhataplarına sunturlu küfürler savuruşlarını hatırladığımda, ister istemez benimle benzer nezaketle konuşmakta olan kişilerin telefonu kapattıklarında nasıl davranacakları gözümün önüne geliyor.

Bir arkadaşımın, kendisiyle incir çekirdeğini doldurmayacak bir sohbet yaparken, telefonla arayan bir başka arkadaşına ‘Şimdi konuşamam, toplantıdayım’ dediğini hatırlayıp, bir başka zamanda bana da “Toplantıdayım” dediğinde benimle konuşmak istemediğini biliyorum.

Birinin cevap istediği mesajına o anda zamanım veya enerjim hiç olmadığı için üzerimden kısa vadede bir yük kalkması amacıyla “Daha detaylı inceleyip yazacağım’ diye cevap yazdığım ve de bu cevabı vererek cevap vermeyi kafamdan sildiğim için, bana ‘Mesajına daha sonra bakıp detaylı cevap yazacağım’ diyenlere inanmıyorum.

9.6.2012

Eski yazdıklarıma göz attığımda, bazen çok sıkılıyorum, bazen de yazmış olduğumu unuttuğum bir cümlenin hoşuma gittiği oluyor. Örneğin ‘Bu da Böyle Bir Sevda Öyküsü İşte’ başlıklı yazımdaki şu cümle:

“Delikanlı kızın yüz hatlarına şaşırdı. O güne kadar hiç bir yüz kendisini şaşırtmamıştı. ‘Nasıl olur da bir yüz tam olması gerektiği gibi olabilir?’”

Bana öyle geliyor ki, ilk aşkların çoğunda farkında olunmayan böyle bir hayret duygusu vardır !

8.6.2012

Bir arabayı yokuşun başına iterken sarfedilen güçle, o arabayı yokuş aşağı hızlanırken durdurabilecek gücü aynı olarak varsaymak hayatın bir çok alanında yaygın olarak yapılan bir hatadır.

7.6.2012

Üniversite mezunu olmak lise mezunu olmayı da kapsar. Ayrıca, lise mezunu olmak üniversite mezunu olmanın ön şartıdır.

Demokrasinin kadın-erkek eşitliğini, laikliği, özgürlüğü, hukuk devletini kapsadığı – doğru olarak – hep dile getiriliyor.

Soru, bu kavramların aynı zamanda ön şart olup olmadığıdır. Tümden gelim mi, tüme varım mı, hem tümden gelim, hem tüme varım mı?

6.6.2012

Annemin naklettiği ve çok beğendiğim bir söze başka yerde rastlamadım, bu sözü kimin söylediğini de öğrenemedim. Gerçi, en ‘olağanüstü’ söz bile bence insanlık birikimine aittir ama bazen tek bir insana ait gibi görünür. Neyse, sizlere de aktarmak istediğim söz şu:

“Yaşlanmak, bir insanın başına gelebilecek en beklenmedik şeydir”

Lütfen yanlış yazdığımı düşünmesin kimse; ‘Doğrusu bu olmasın sakın?’ düşüncesiyle akla gelen şekliyle beğenilecek bir cümle de değil zaten.

5.6.2012

Günümüzde çok sayıda baba ve özellikle anne çocuklarının hayatına çok fazla dahil oluyor. Çocuk henüz bireye dönüşmemişken bu beraberlik çocuğu da mutlu ediyor ama birey olunca bağımsızlık istiyor. Yıllardır onun hayatının bir parçası haline gelmiş anne ve baba kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Bu noktada eğer anne ve baba çocuğun hayatından çekilip kendilerini onun hayatının bir seyircisi olarak konumlandırabilirlerse ve çocuk da bunu kabullenirse bir orta yol bulunmuş oluyor. Ancak anne ve babanın çocuğun hayatına dahil olmaya devam etmeleri sürtüşme ve mutsuzluklara yol açıyor.

Sanırım böyle anne ve babalar için en hayal kırıcı olan şu: Pes edip, “Tamam, onun hayatının bir parçası olmaktan vaz geçiyor ve hayatının seyircisi olmayı kabulleniyorum” dediklerinde, çocuğun bunu dahi reddetmesi…

4.6.2012

Endülüs’le ilgili yolculuk notlarımı ‘Gezilerden Öneriler’ bölümünde okuyabilirsiniz. Gittiğim yolu şu nedenle yazdım:

Farklı ve daha iyi bir yolu mümkün kılan, birinin başka bir yoldan zaten gitmiş olmasıdır.

26.4.2012

Hayata yaklaşımımı en fazla yansıtan sözlerden biri yıllar önce aklımdan şöyle geçmişti:

“Düşüncelerimiz başkalarının düşünceleri olarak oluşur ve biz onları içtenlikle sorgulamadıkça başkalarının düşünceleri olarak kalırlar”

Eşime sorsanız dünyanın en pahalı futbolcusu Messi’dir. Ben kendisine öyle demiş olduğum için. Benim düşüncem gitmiş onun düşüncesi olmuş !

Herşeyi sorgulayacak halimiz de yok tabii ki. Sürecin farkında olalım, yeter.

Hoş Geldiniz: 71 Yorum

  1. roza says:

    Ozlemişim sizi :)

    (It is always easier to get involved in something than to get out of it). Hayatımızda bu kadar sıklıkla doğruluğu kanıtlanan bir fizik kanunu bile olduğunu sanmıyorum (!)

  2. Ahmet Cansever says:

    Kemalciğim,

    Uzun zamandır bulamadığım (?) fırsatı yakalayıp sitende dolaştım ve ne kadar başka fırsatı, en önemlisi düşünme fırsatını, kaçırdığımı anladım. Eline sağlık, sevgiler.
    Ahmet Cansever

  3. Pelin says:

    Sevgili Kemal Bey, Nasilsiniz? Ben eski Unilever calisani Pelin Turunc, size coktandir ulasamiyorum Unilever mailinizden. Baska bir email adresiniz var mi size ulasabilecegim?
    Selam ve saygilarimla,

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

  • 'Ne Anladım Ben Bu Hayattan' en son
    05.03.2012
    tarihinde güncellenmiştir.
  • BİRİ . . .

    . . . hem birdir, hem bindir.
  • Gün gün yazılar

    Ekim 2024
    Pts Sal Çar Per Cum Cts Paz
    « Haz    
     123456
    78910111213
    14151617181920
    21222324252627
    28293031