İspanya’nın en kuzeyindeki Asturias eyaletini gezmek sanırım bu ülkedeki çok az kişinin aklından geçmiştir. Nereden mi biliyorum: Kendimden.
Çok yakın dostlarımız olan bir aile vesile olmasaydı benim de aklımdan geçmezdi. Kendilerine hem gezi için hem bu yazıya katkıları için teşekkür ediyorum.
Peki, gittik de ne gördük? Her şeyden önce pandemi nedeniyle ve biraz da yaşın ilerlemesi nedeniyle epey paslanmıştık; bedenimiz ve aklımız biraz hareket gördü, iyi oldu. Öte yandan gözlerimiz de harika manzaralar, tenha fakat sempatik balıkçı köyleri gördü; o da iyi oldu. Birkaç da güzel yemek yedik; dolayısı ile memnun kaldık bu geziden. Benim gibi artık büyük şehir görme motivasyonu kalmamış ve farklı bir yer görelim diye düşünen arkadaşlarıma öneririm.
Önce kısa kısa bölgeye ısındırma bilgileri:
- Biz Mart ortasında gittik. Arada yağmur da yağsa havalar genellikle iyiydi. Sanırım bahar aylarında hava sıcaklıkları üç aşağı beş yukarı İstanbul’la aynı.
- Mart ayında ortalık bir hayli tenhaydı, turist hele hemen hiç yoktu. Benim anladığım kadarı ile, yazın yabancı turist kadar, belki de daha fazla İspanya’nın farklı bölgelerinden buraya geliyorlar. Bir bakıma, yabancı turistler Madrid’e, Madridliler Asturias’a… Bu kadar tenha ortamlardan hoşlanmayanlar için Mart’tan ziyade Nisan ve Mayıs daha doğru ziyaret zamanları olabilir, ancak yaza kalınırsa aşırı kalabalık olacağını ve yörenin kalabalıkları ağırlamakta zorlanacağını öngörmek zor değil.
- Asturias’ın kıyı şeridi Bilbao’dan gelinirken doğuda Llanes köyü civarından başlıyor ve batı ucu olan Ribadeo’da Galiçya eyaletine komşu olarak bitiyor.
- İçeride ise yüzlerce dağ ve çok sayıda dağ köyü ve de yürüyüş rotaları var. Bunların en popüleri Picos de Europa.
- Bölgeye has yemekler dışında balıkçı köylerinde deniz mahsulleri yapan lokantalar çok. Ancak komşu eyalet Galiçya’yı görmüş olan dostlarımız Galiçya’nın bu konuda daha bile zengin olduğunu söylediler.
- Deniz çok temiz, çiftlik balıkçılığı yok; hayvancılık, süt, peynir üretimi ve de tarım bir hayli doğal şartlarda yapılıyor.
- Galiçya’daki Santiago de Compostela katedrali’nde biten çok meşhur hac yürüyüş yolunun üzerinde Asturias. Hatta bir yerde bir zamanlar burasının başlangıç noktası olduğunu okudum. Birçok yerde Santiago Camino’nun deniz kabuğu işaretini ve hacıları ağırlayan hosteller göreceksiniz.
- Baş şehri Oviedo. En büyük şehir ise Gijon.
- Kıyıda görülecek daha küçük köyler ve kasabalar: Doğudan Batı’ya doğru: Llanes, Ribadesella, Lastres, Tazones, Salinas, Cudillero, Ribadeo
- Yukarıda bahsettiğim kıyı köyleri arasında çok güzel manzaralara sahip falezler, plajlar, deniz fenerlerinin de bulunduğu burunlar var. Ancak bunlardan bazılarına gidişler bir hayli zahmetli.
- Bölgeye has bir lisanları var, ancak anladığım kadarı ile İspanyol hükümeti bunu resmi olarak tanımıyor. Ancak yerli halk ve eyalet yönetimi bu lisanı koruyor ve yaşatıyor.
- Kendilerine has içecek ve yemekleri var. Bunların başında uzak ara ‘sidra’ geliyor: Elma şarabı. Bizim Kahraman Maraş dondurması nasıl bir gösteri eşliğinde satılıyorsa, burada da elma şarabı bir gösteri eşliğinde ikram ediliyor. Garsonlar yukarıdan diğer ellerindeki aşağıdaki bardağa bakmadan elma şarabını döküyor ve böylece havalanmasını da sağlıyorlar. Yemek için ise Cachopo (Şnitzel içine peynir ve jambon) fabada (sosisli veya midyeli fasulye) yöresel ve her yerde bulabileceğiniz yemekleri. Tatlı olarak da sütlaç (artroz con leche) ve krem karamel her yerde bulunuyor.
- Türkiye’den gelmek için en yakın havaalanı Bilbao. Otobüs ve trenle gezmek mümkün dense de araba kullanmak çok esneklik sağlıyor. Biz Bilbao’dan araba kiraladık. Bilbao havalimanı Asturias kıyı şeridinin ortalarındaki ve iyi bir geceleme noktası olan Ribadesella’ya yaklaşık iki buçuk saat mesafede.
- İngilizce veya başka bir dil bilmek neredeyse hiç işe yaramıyor. Gelmeden birkaç kelime İspanyolca öğrenmek, o da olamıyorsa Google çeviri yükleyerek hazırlıklı olmakta fayda var.
- Kıyı bölgesinden içeride doğal parklar ve dağlar var. Yürüyüş seven gezginler için çok sayıda trekking rotası var. Sadece dağ bayır gezi rotalarında yürümek için dahi gidilebilir; tabii ki yeterince sporcu olmak kaydıyla…
- Lokantalar genellikle saat 16.00’da kapanıyor, 19.00 veya 20.00’de tekrar açılıyor. Dükkanlar da genellikle 14 – 16 arasında kapalı. Her yer için geçerli olmasa da “Dönerken şuradan alışveriş yaparım” ya da “Etrafı gezip sonra bu lokantaya gelirim” dediğiniz zaman açık oldukları zamanları öğrenerek yolunuza devam etmenizi öneririm.
- Bölgede şehir ve köyleri bağlayan yollar güzel. Bilbao’dan kıyı şeridi boyunca çoğu zaman hız limiti 120 km olan otoyoldan geldik. Autovia A harfi ile tanımlanıyor ve paralı değil. Autopista ise AP harfleri ile tanımlanıyor ve paralı. Carretera ise gidiş geliş ayrı olmayan yollar. Bu bölgede otoyola para ödemeden araba kullandık. Ancak koylara, burunlara giden yollar dar, çoğu yerde toprak ve nerede olursa olsun park zor.
Bu bölge; görmeden önce gözümün önünde kolay canlanmadığı için, böyle bir seyahati planlayan arkadaşlarım için elimden geldiği kadar basitleştirmeye çalışacağım.
Gezimizde en büyük şehir olan Gijon’u biz dışarıda bıraktık, çünkü amacımız büyük şehirleri gezmek değildi. Ancak bu şehir Asturias kıyı şeridinin ortasında olduğu için referans olarak alacağım.
Seyahatimiz kaç gün sürecekse – eğer doğal parklarda uzun dağ yürüyüşleri, trekking yapılmayacaksa 6 gün kalmak uygun gözüküyor – bunun yarısını Gijon’un batısına (Galiçya ya da Portekiz tarafı) diğer yarısını Gijon’un doğusuna (Bask bölgesi ya da Fransa tarafı) ayırmanızı öneririm. Eğer dağ yürüyüşleri yapılacaksa doğu tarafına 4 veya fazla gün de ayırmak doğru olur.
GİJON’UN BATISI (SEYAHATİN İLK BÖLÜMÜ)
Burada insanın aklına ilk gelen şirin balıkçı köylerinde kalmak ama oraları görmüş biri olarak söyleyebilirim ki, bu köylerde pansiyon veya otel olanakları kısıtlı. Araba kiralanmışsa park yeri bulmak ve bavulları köy içine getirmek de bir hayli zor. Gene de, “Ben bir eski balıkçı köyünde kalmak isterim” diyen tabii ki kalsın. Bu takdirde bu bölgedeki ilk seçimi Cudillero, sonraki seçimi ise Luarca olacaktır.
Geceleme ve park olanaklarının daha fazla olduğu yerler ise eyaletin baş şehri Oviedo ve yakınındaki Aviles. Aviles yakınında epey bir sanayi tesisi var, şehir olarak da pek beğenmedik. Oviedo’dan daha sonra daha detaylı bahsedeceğim, 150 bin nüfuslu güzel bir şehir. Burada kalınabilir. Ancak ben bir dostumuzun önerisiyle kaldığımız Aviles’in sayfiyesi konumundaki Salinas’ta kalınmasını da önerebilirim. Bu kasaba, oldukça yeni bir kasaba; içinde hem güzel yeni binalar, hem çirkin yapılaşmanın olduğu yerler de var. Ancak geceleme olanakları ve çevreye kolay ulaşım açısından kalmak için uygun bir yer. Herkes kendi araştırmasını yapsın ama ben kendi deneyimime göre, gezinin bu ilk ‘batı’ bölümü için öncelikle Salinas’ta, ikinci seçenek olarak da Oviedo’da bir pansiyonda kalınmasını öneririm.
Yaklaşık üç gün ayırdığımız bu bölge için kısa kısa önerilerimi yazayım. Bunların bir kısmını bizzat gördük, bir kısmını gitmeden önce okuyup not almıştım ama zamanımız yetmedi.
SALİNAS:
Salinas, okyanus kıyısında oldukça yeni binalardan oluşan bir plaj şehri. Beyaz dalgaları ve o dalgaları bekleyen sörfçüleri seyredebileceğiniz uzun güzel bir plajı var. Bu plaj kenarındaki Philip Cousteau açık hava müzesi ise elinize bir termosla çayınızı veya içkinizi alıp hem plaj tarafını, hem kayalık diğer taraftaki manzarayı seyredebileceğiniz güzel bir alan. Salinas’ta kalmıyorsanız illa gelip görün diyemem ama Salinas’ta kalıyorsanız burada güzel zaman geçirebilirsiniz.
Salinas’ta bir akşam yerli halkın rağbet ettiği ‘Tres monos’ lokantasında (Üç Maymun) güzel bir balık yedik. Ayrıca plaja yakın Carmen pastanesinin tatlıları da güzel.
CUDİLLERO (Balıkçı köyü)
Cudillero derin bir koya yerleşmiş arkası yüksek kayalara yaslanan bir balıkçı köyü. Kıyıdan başlayarak yukarılardan güzel manzaraları seyretmek için muhtelif yönlere basamak basamak çıkmak, bu sırada da balıkçı ailelerinin halen yaşadığı evleri günlük yaşantıları içinde görmek mümkün. Bu yüksek manzara noktalarından gücümüzün yettiği bir balkona kadar çıktık. Burası, balıkçıların dönmesini bekleyen, yolunu gözleyen ailelerin akşamları gelip ufuklara baktığı bir balkonmuş. Onların ne hissettiğini anlamaya çalışarak biz de buradaki banka oturduk ve denizde uzaklara baktık.
Cudillero’da deniz kenarındaki daha turistik lokantalardan ziyade biraz daha arkada kalan El Faro lokantasının iyi olduğunu yerli halktan da duyduk, not ediyorum.
Cudillero’da iki ayrı halkın yaşadığını okudum. İçerilerde Cai’ler, deniz kenarında Cuideiru’lar yaşıyormuş. İçerideki mahallesi El Pito’da (Deniz kenarındaki balıkçı köyünden yarım saat yürüyüşle ulaşılabiliyormuş, tabii ki arabayla gitmek çok daha kolay) Palacios Set Selgas var. Bu saraya Asturian Versailles yakıştırması yapılmış. İçinde çeşitli tablolar var. Gene bu mahallede Jesus Nazareno kilisesi ve 8. Yüzyıldan kalma en eski ‘altar’ bulunuyor. Bizim zamanımız El Pito bölgesini gezmeye yetmedi.
Son olarak da macera sevenler için yakınlardaki nehrin yatağının değiştirilerek denize kavuşmasının farklı bir noktaya yönlendirildiği bir tünelden bahsedeceğim. Bu bir hayli karanlık ve yukarılardan sular akan tünelde yürümenin tehlikeli olabileceği girişindeki levhalarda yazıyor. Tabii ki içinde yürüyenler vardı. Ben de tünelin diğer ucunu merak etmedim değil.
PLAYA DEL SILENCIO (Silencio plajı/kumsalı/kayalıkları)
Plaj dediğime bakmayın, ziyaretçileri saymazsak neredeyse el değmemiş bir kumsal ve çevresindeki kayalık bölgelerle bir manzara ziyafeti diyebiliriz. Ancak biz yapmadıysak da kumsala inmek mümkün ve bu zahmete katlananları da güzel manzaralar bekliyor.
Burası Cudillero’dan on beş yirmi dakika kadar batıya doğru giderek ulaşılabilecek bir plaj. GPS gösterecektir ama N-632’de Castaneras çıkışından bir süre sonra toprak bir yola sapılarak gidiliyor. Toprak yol ancak tek bir arabanın geçeceği genişlikte ve karşıdan araba gelirse ne yaparız diye derin derin düşünerek yol aldık. Bunu özellikle belirtiyorum, çünkü hiçbir işaret olmamasına rağmen geri dönüş aynı yoldan değil, yolun sonundan yukarı ayrılan bir başka toprak yol var, oradan dönülüyor. Giderken de dönerken de bölgeye has sarı sağlıklı inekleri çayırlarda görmek mümkün. Herhangi bir park yeri yok, arabayı, uçuruma mümkün olduğu kadar yaklaştırarak, diğer arabaların geçişini engellemeyecek şekilde bırakabildiğiniz yere bırakıyorsunuz.
Biz Mart ayında şanslıydık, plaja inişe en yakın bir yere park edip manzarayı seyredebildik. Ancak yazın ne olur, hayal etmek zor. Sanırım uzağa park edip manzarayı görene kadar bir hayli yürümek gerekebilir.
Biz kumsala inmedik ama inip yürüyenler vardı. Manzara gerçekten ihtişamlıydı, zahmetine fazlasıyla değdi. Deniz çekildiğinde (low tide) kumsalda yürüyerek yandaki daha küçük El Riego koyuna geçmek mümkünmüş. O koyun da güzel olduğunu tahmin ediyorum.
CABO VİDİO
Asturias kıyılarında güzel manzaralı birçok plaj ve birçok burun (kayaların üstünde yükselen sivri yarımada) var. Bunların en güzellerinden biri Cabo Vidio.
Cabo Vidio Cudillero’dan 15 dakika mesafede – Ovinana kasabasının az ötesinde yer alıyor. Burada bir de Deniz Feneri de var. Özellikle doğu tarafındaki manzara harika. Çit olmadığı için 80 metre kadar yükseklikten aşağı bakarken kenara çok yaklaşılmaması öneriliyor. Burunda manzara doğu tarafına daha güzelse de yürüyüş batı tarafına daha güzel. Bu arada burada çok rüzgar oluyor, sıkı giyinilmeli.
Cabo Vidio’dan batıya doğru yüründüğünde deniz fenerinden sonra üzerinde manzara terasları (Mirador) olan 2 kilometrelik kolay bir yürüyüş yolu var. Gene bu yol üzerinde Penadoria ve Cueva plajları bulunuyor. Plajlara inmek zor ama manzarayı görmek yetiyor. Cueva manzara terasında bir de Aldebaran isimli tekne var, ölen denizciler için oraya konulmuş.
Bu yürüyüş yolunun sonunda bizim göremediğimiz Mirador de El Sablon’un en güzel manzara noktası olduğunu birkaç yerde okudum.
Macera ve hareket seven arkadaşlar için şunu da ekleyeyim: Fenerin hemen altında hemen fark edilemeyen en büyük deniz mağaralarından biri varmış: La Iglesiona Ancak ulaşımı zor, tehlikeli ve rehber tutmak gerekiyormuş.
LUARCA
Buralara gelmişken, Cudillero’dan batıya doğru arabayla yarım saat kadar giderek Luarca da ziyaret edilebilir. Luarca da bir balıkçı köyü, Cudillero’dan daha büyük. İçinden bir dere geçiyor ve dere boyunca yüründüğünde kıyıya ulaşıyorsunuz. Ancak kıyıda fazla görülecek bir yer olmadığını düşündük. Büyük bir meydanı var, orada bir kahve içtik.
Luarca’da en güzel manzara tepelerdeki köyün mezarlığından ve yakınındaki deniz fenerinden. (Cementerio de Loarca) – Perşembe günleri kapalıymış. Biz göremedik ama Luarca’ya gidenlerin aklında olsun, çok güzel manzaralar varmış.
OVİEDO
Bu bölgede gördüğümüz en güzel şehir Oviedo idi. Oviedo kıyıdan; bizim kaldığımız Salinas’tan yaklaşık yarım saat içeride. Şehrin ortasında çok güzel ve oldukça büyük bir park var: San Francisco parkı. (Campo San Fransisco) Bu parkta ve şehirde çok sayıda güzel heykel var.
Bu park eski şehrin (Casco Antigua) merkezine de yakın. Parktan katedralin olduğu meydana indiğinizde yemek yerlerine de yakınsınız demektir. Bu yol üzerinde Oviedo’nun en bilinen 1926 yılında açılmış olan pastanesi Rialto (San Fransisco 12) var. Rialto’nun yaptığı çikolatalı bademli (minik fiorentin) kurabiyeler gerçekten lezzetli ve Asturias’ta başka birçok yerde de satılıyor. Bu kurabiyelerin ismi ‘Moscovitas’. Dostlara hediye olarak getirmek için de aklınızda olsun. Ben bu pastanede bir de pasta yedim ve çok beğendim. Tatlı sevenler bu pastaneye uğramalı.
Sonradan fark ettim ki, buradaki bir lokanta, büyük bir alanı kapsıyor ve turistler tarafından beğeniliyor. Adı Tierra Astur. Biz burada değil, daha mütevazi bir lokantada yemek yedik. Oldukça memnun kaldığımız ve daha ziyade yerli halkı gördüğümüz bu lokantanın adı El Bosque idi.
Şehirde ayrıca görülecek yerler olarak, her eski şehirde olduğu gibi katedrali, Museo de Bellas Artes: (Biz gidemedik ama beklentilerin üzerinde eserler içerdiği söylenen güzel sanatlar müzesi) ve Arkeoloji müzesini not edebilirsiniz. Plaza 19 de Octobre’de açılan ‘Mercado El Fontan’ yani pazar da, diğer birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi daima hareketin olduğu ve ziyaret edilmeye değer bir yer.
Şehrin biraz dışına çıkıldığına özellikle görülmesi önerilen eski bir kilise; Santa Maria del Naranco (pre Romanesque kilise) var. Burada ve çevresinde güzel manzaralar da var. Bu kilisenin az ilerisinde San Miguel de Lillo (bu da eski bir tapınak) da görülmeli. Daha yukarılara yürüyerek veya tercihan araba ile çıkılırsa şehrin güzel bir manzarasını görmek mümkün. Biz gitmedik, değer mi bilemedim.
Gecelere akmak isteyenler için Barlar bölgesini ve popüler barları okuduklarımdan şöyle not etmişim: Calle mon: Babia, Deluxe, Urban Coctail Club, Los Mestas
İspanya’da yaşayan bir arkadaşım da notlarında Oviedo’da beğendiği lokantaları şöyle yazmış: (Sidreria adı Sidra’dan geliyor) Sidreria el gato negro – Sidreria Illagor el guelu – Sidreria Tierra Astur – La corte de Pelayo – La Chalana
NOT: Bu bölgedeki kıyılardan içerilere; kara tarafına gidildiğinde birkaç doğal milli park var. Bunlardan en fazla gözüme çarpan Parque Natural de Somiedo; içinde çok güzel manzaralı uzun yürüyüş parkurları varmış.
GİJON’UN DOĞUSU (SEYAHATİN İKİNCİ BÖLÜMÜ)
Bu bölgede biz güzel bir kasaba olan Ribadesella’da kaldık. Böylece hem kıyı köylerine, plaj ve burunlara çabuk gitmek mümkün, hem de bu kasaba içerideki doğal milli parklara kolay ulaşım için uygun bir konaklama yeri.
RİBADESELLA:
Asturias’ın birçok yerinde karşımıza çıkan Sella nehri, bu kasabada önce adeta bir göle dönüşerek dar bir kanaldan okyanusa kavuşuyor. Ribadesella adeta bu nehrin ağzının genişletildiği yapay gölün kenarına kurulmuş.
Eski şehrin sokaklarında gezinmek ve hem nehrin kenarında, hem okyanus kıyısındaki kumsal boyunca yürüyüş en çok yaptığımız şey oldu.
Önceden bilmediğimiz için yapamadığımız ancak mutlaka önereceğim iki aktivite var: Birincisi, mağara devrinde yaşayan insanların bıraktığı resimleri görmek. Aslında bu mağara kasabaya beş on dakika yürüyüş mesafesinde. Ancak gittiğimizde gördük ki, hem pazartesi ve salı günleri kapalı; daha da önemlisi mutlaka önceden rezervasyon yaptırarak rehberle gezmek gerekiyor.
İkincisi ise arabayla beş kilometre daha da ilerideki dinazorlardan kaldığı iddia edilen izler. Buraya da mutlaka deniz çekildiğinde (Low tide) gitmek gerekiyormuş. Gün içinde hangi saatlerin uygun olduğunu öğrenmek gerekiyor. ‘Low tide’ denince ne kadar sıklıkla olduğunu anlayamamıştım, bir fikir vermek üzere bana gittiğimiz gün turizm ofisinin verdiği saatleri yazayım: “Bu akşam 19’da ve yarın sabah 8’de” Yani benim anladığım çok geniş bir zaman aralığı değil, oldukça dakik orada bulunmak gerekiyor.
Ribadesella’da balık yediğimiz ve beğendiğimiz lokantanın adı: Casa Basilio. Bir de 1915’den beri açık olan bir kafenin de adını yazayım: Sebas. Yüksek tavanları ve güleryüzlü sahibi ile orada bir kahve içmenizi öneririm. Onun dışında eski şehirde birçok ‘tapas’ yenecek yer var. Üç ayrı soslu patatesi, içi peynir ve jambonlu kroketi ayak üstü atıştırmak için neredeyse her yerde bulabilirsiniz. Tabii ki açık olan zamanları yakalamanız kaydıyla.
TAZONES:
Ribadesella’dan batı tarafına 50 dakika kadar uzakta olan bu küçük balıkçı köyünde bütün gezi boyunca en keyif aldığımız yemeği yedik. Bir karı koca tarafından işletilen bu küçük aile lokantasının adı: La Tortuga. Çevrede çok sayıda olmayan ama hepsi iyi oldukları izlenimi veren birkaç lokanta daha vardı. Bu küçük lokantada yediğimiz balık da, deniz ürünleri de, krem karamel de gerçekten güzeldi. Ayrıca ortam da çok hoştu.
Buraya gelmişken, bu köyde, denize çok yakın bir noktada bir ev sahibi evinin dış duvarlarını midyelerle kaplamış; hoş bir görüntüsü var; bir göz atmadan geçmek olmaz.
LASTRES:
Bu balıkçı köyü de Ribadesella’ya yarım saat mesafede. Cudillero gibi kayalıkların yamaçlarından denize bakıyor, düz ayak değil. Burada da evler arasında yokuş aşağı, yokuş yukarı yürüyüp arada güzel manzaralar yakaladık. Ancak belki uğradığımız saat bir hayli erken olduğu için burasının tenhalığı yadırgadığımız birçok başka kasaba ve köyden bile daha belirgin idi. Yemek zamanı buraya gelecekler için El Malaco isimli lokantayı gözümüzün tuttuğunu yazayım, zaten pek fazla lokanta da görmedik.
LLANES:
Tazones ve Lastres, Ribadesella’nın batı tarafında, yani Gijon’a doğru idi. Bir diğer görülmeye değer yer ise Llanes. Llanes doğu tarafında, yani Bilbao’ya doğru. Maalesef bizim zamanımız Llanes’i görmeye yetmedi ama gezginler tarafından beğenilen bir kıyı kasabası olduğunu not edeyim. Ribadesella’dan yarım saat mesafede.
Ribadesella ve Llanes arasında ve her iki kasabaya da yakın üç ilginç noktadan bahsetmek istedim. Bunlardan biri Gulpiyeri plajı (Dikkat: Deniz çekildiğinde (low tide) bu havuz misali deniz parçasında su olmuyor, gitmeden önce denizin durumunu bilmek lazım) Turizm bürosuna sorduğumuzda 2 km öncesinde arabayı park etmek ve son 2 km’nin yürünmesinin gerektiğini söylediler. Zaman ayırmak açısından bilginiz olsun.
Gene Ribadesella ve Llanes arasında, Gulpiyeri plajına nazaran Ribadesella’ya daha yakın Bofones de Pria var. Burada su adeta gayzer gibi fışkırıyor. Islanmamaya dikkat! Ancak bunun için de dalgalı günlere denk gelmek gerekiyor. Ribadesella’nın turim bürosuna sorarak gitmekte fayda var.
Ribadesella’dan kara tarafına gidildiğinde ise bir mağaradan (La Cuevana) araba ile de geçilerek gidilen bir köy var: Cuevas de Agua. Hem mağaranın içi, hem köydeki eski tahıl ambarları ilginç. Eski tahıl ambarlarından turizm dökümanlarında sık sık bahsediliyor, bunlardan muhtelif yerlerde de görmek mümkün.
CANGIS DE ONIS
Artık daha da içerilere girme zamanı. Cangis de Onis, Asturias’a gelinmişken görülmesi gereken bir küçük şehir. Zaten Ribadesella’dan sadece yarım saatlik bir mesafede. Picos De Europa dağlık bölgesinin ve milli parkının da başlangıç noktası olarak görülebilir. Şunu da not edeyim, biz Salinas’ta kalırken gittik ve yol köyler, kasabalar arasından geçtiği ve sık sık hızımızı yavaşlattığımız için oradan gitmek öngördüğümüzden daha uzun sürdü.
Cangas de Onis’e mümkünse güzel bir havada ve özelikle de pazar günü gitmenizi öneririm. Burada pazar günleri 200 yıllık bir geleneğin sonucu olarak pazar kuruluyor ve şehirdeki dükkanlar ve lokantalar açık. Pazarda çevre köylerden gelen sebzeler, meyvalar, şarküteri ve özellikle de son derece geniş bir yelpazeye sahip peynir çeşitleri var.
Bu peynirlerin bir çoğu mağaralarda bekletilip olgunlaştırılıyor. Pastörize sütten yapılmayanlar konusunda evhamım olduğu için en meşhurlarını alamadım. Ancak burada bahsedeyim: Cabrales ve Gamoneu. Anladığım kadarı ile rokfordan bile daha keskin tatları var; yani herkesin hoşuna gitmeyebilir.
Bu şehrin en önemli cazibe noktası Roma mimarisi tarzında yapılmış, 1300 yıllarından kalma taş köprü. Altından gürül gürül akan su ile gerçekten hoş bir görüntü oluşturuyor. Yanındaki kafenin bahçesinde oturup basit bir şeyler atıştırdık, oraya giden herkese de köprüye karşı oturup birer kahve içerken suyun sesini dinlemelerini öneririm.
COVADONGA
Sonrasında 30 – 40 dakikalık bir yol katederek Covadonga manastırını ve mağara içindeki eski tapınağı görmek mümkün. İlla görülmeli mi sorusunun cevabı bana göre şöyle: Hava uygunsa Covadonga göllerini görmek Asturias’ta yapılması gereken şeylerden. Göllerin yolu ise bu manastırdan başlıyor. Bu nedenle Cangis de Onis’ten oldukça yeni inşa edilmiş Covadonga manastırını ve özellikle mağara içindeki çok daha eski tapınağı görmek de iyi olur; mağara içi altından akan dere ile güzel bir ortam; ayrıca çevredeki manzara da güzel. Eğer çok kalabalık değilse park yerleri mevcut.
COVADONGA GÖLLERİ
Covadonga manastırından daha yukarıdaki iki (bir yaklaşıma göre içinde her zaman su bulunmayan üçüncüyü de ekleyen var) buzul gölüne ulaşmak için çok uzun olmayan ama virajlı ve dar bir yoldan gitmek gerekiyor. Yarım saat diye düşünsek da daha fazla zaman aldı.
İlk gölü gördüğümüzde arabamızı göle yukarıdan bakan minik kafenin bahçesine park ettik. Bu kafe kayak merkezlerindeki kafelere benziyor. Daha sonra gölün kenarına gittik. Göl alan olarak küçüktü ama ortasında 23 metre derinliğe ulaşıyormuş. Hava da güzel olduğu için gölün kenarında oturduk, yakınındaki çimenlerde yürüyüş yaptık, güzelliği hafızamıza kaydetmeye çalıştık. Benim kendimi en mutlu hissettiğim ve ayrılmakta zorlandığım yerlerden biriydi, arabayla zahmetli tırmanışa değdi.
Aslında gecikmemiş olsak, diğer gölü de görebileceğimiz 6 kilometrelik epey kolay bir dairesel yürüyüş yolunda yürüyüp aynı noktaya dönmemiz mümkündü, gördüğüm kadarı ile bu yolu arabayla da gitmek mümkündü ama biz bunu yapamadık. Bu yolun güzel manzaralar içerdiğini düşünüyorum.
Önemli bir not olarak, Covadonga manastırından göllere giden yolun her zaman özel arabalara açık olmadığını söyleyeyim. Hava kötüyse veya kalabalık aylarda manastır çevresinde park edip, bu yolu Covadonga yönetiminin otobüs ve minibüsleriyle yapmak gerekiyor. Turizm bürolarından bu konuyu açıklığa kavuşturup gitmekte fayda var.
Covadonga göllerine giden yolda bir de vadileri dağları ard arda görebileceğiniz ve göz alabildiğine uzanan manzarayı seyredebileceğiniz bir seyir terası var. (Yanlış hatırlamıyorsam adı: Mirador Reina) Dönerken burada durmanızı da öneririm.
PICOS DE EUROPA
Covadonga gölleri Picos De Europa olarak adlandırılan dağ silsilesinin yer aldığı doğal milli parkının başladığı bölgeye denk geliyor.
Bu milli parkta çeşitli manzaraları görebileceğiniz, çeşitli köylerden geçebileceğiniz çok sayıda yürüyüş yolu var. Trekking sevenler ve bazıları günlerce sürecek bu yürüyüşleri yapabilecek formda olanlar bu yolları kolaylıkla internetten bulabilirler. Ayrıca contacto@turismoycultura.asturias.es adresinden bu konudaki spesifik sorularınıza derhal cevap veriyorlar, ben de verdikleri bilgilerden faydalandım, vesile ile kendilerine teşekkürlerimi ileteyim. Bu rotalardan en güzelinin Poncebos’ta başlayıp Cain’de biten Ruta del Cares olduğu çok yerde söyleniyor. https://www.spain.info/en/hiking-trails/cares-trail-hiking-spain/ sitesinde detaylı bilgi var.
Bu rota beş altı saat sürüyor. Arabanızı Cangas de Onis’ten 50 dakika uzaklıktaki Poncebos’taki park yerine bırakırsanız geri gelmek için de aynı yoldan dönmeniz veya arabanıza dönmek için bazı organizasyonlar yapmanız gerekiyor.
Bence bu rota gerçekten etkileyici ve daha formda olsaydım yapmak isterdim.
Böyle bir parkuru tamamlayamayacak durumda olup da, gene de bölgeyi tanımak isteyenler için Picos de Europa milli parkındaki küçük köylerin arasında benim anladığım kadarı ile en ilginç olan Poncebos kasabası yakınında ve sadece funiküler ile ulaşılabilen Bulnes köyü. Bu köy Cangas de Onis’ten bir buçuk saat kadar mesafede. Ancak funikülere kadar sanırım bir miktar yürümek gerekiyor. Bu yöre meşhur Cabrales peynirinin mağaralarda olgunlaştırıldığı yöre. Bir diğer seçenek ise Cangas de Onis’e daha yakın olan Asiego köyü. Bu köy ise 40 – 50 dakikalık mesafede. Milli parkın içine girip çevreyi görmek istiyorsanız bu iki köyün adı aklınızda olsun.
SON SÖZ:
Birkaç gün içinde ve Mart ayında eyaletin bir hayli tenha zamanında gözümüzü falezler, kayalıklar, kumsallar, dalgalar, dağlar, tepeler, göller, ormanlar, balıkçı köyleri ile bir hayli doyuran hoş bir seyahat oldu. Böyle seyahatleri sevenlere, eğlence ve konfordan ziyade Avrupa’nın az bilinen bu ucunda güzel bir doğada keşif gezisi yapmak isteyenlere öneririm.
Sanırım Asturias için ülkemiz gezginlerinin hazırladığı bu kadar yol gösterici bir rehber yok. Birkaç arkadaşımın bu bölgeye seyahatine vesile olursam izlenimlerini ve benim yapamadığım aktivitelerden yapabildiklerine dair deneyimlerini duymak isterim.