Biri

Endülüs’te Mayıs

Gezi yazılarımda o bölgeye gidecek ve seyahatlere yaklaşımları bana benzer arkadaşlara alternatif bir yol göstermek istiyorum. İnsanın önünde başkasının yaşadığı bir yol olursa, ona bakarak kendi başka bir yolu dahi daha güvenle ve kolaylıkla seçebilir diye düşünüyorum. Tarih veya kültür bilgisi vermeyeceğim, Endülüs’ün tarihini öğrenmeye değer ve biz bu konuda bir hayli şey okuduk ama araştırmayı sizlere bırakıyorum, pratik ve ilk planda işe yarar bilgi vermeye çalışacağım.

Endülüs gezisi ile ilgili öznel yorumlarım şöyle:

1) Ben de internette Endülüs’e gitmiş bazı arkadaşların yorumlarından çok faydalandım. Özellikle İmge Tan’a çok teşekkür ediyorum. Imgeleme.com ‘dan siz de çok değerli bilgiler alabilirsiniz. Ayrıca gerek otel seçimi, gerek lokanta ve yapılacak şeyler konusunda tecrübe edenlerin yorumlarını yansıtan Tripadvisor sitesinin çok faydalı bir işlevi olduğu konusunda bir kez daha ikna oldum. Aslında karşılaştığımız herkes her şehirde kendisinin seçmiş olduğu otelinden o kadar memnundu ki, Endülüs’te kötü otel seçmek mümkün değil galiba diye düşündüm.

2) Bir dostumuzun söylediği “Seyahati mayıs ayında yapın” cümlesini sık sık hatırladık. Nedeni, turistlere servis verenlerin henüz yorgun ve bıkkın olmaması. Endülüs bölgesinde hep güleryüz ve mutlu insanlar gördük, hiç kazıklanmadık ve hiç bir güvenlik sorunu yaşamadık, öyle bir duyguya da kapılmadık. Taksi şoförleri para üstünün tamamını en küçük madeni paradan başlayarak hep ödediler, garsonlar da biz masada oturduğumuz sürece bıraktığımız bahşişe dönüp bakmadılar. İyi servis alamadığımız bir kaç yer oldu ama bıraktığımız bahşişten ötürü surat asıldığı veya abartılı bir saygıyla uğurlandığımız :) hiç olmadı. Bu kadar turist gelen bir yerde çoğunluğun İspanyolca dışında tek bir kelime – gerçekten tek bir kelime! – dahi konuşamadığını görmek ise  şaşırtıcı oldu. İspanyolca bilmiyorsanız, bazı zamanlarda kendinizi çaresiz hissedeceğinizi dikkate alın.

3) En temel bilgiyi vereyim: Endülüs gezisi deyince bir çok şehir ve kasaba hatta köy gezilebilir ama olmazsa olmazı ve çok kimsenin yaptığı Akdeniz’in çok yaklaşık 100 km kadar içinde birbirlerinden bir iki saatlik yollarla ayrılan Granada, Cordoba ve Sevilla üçgeni. Bu üç şehir Araplardan ve Kuzey Afrikalılardan etkilenen mimarileri, bazı isim ve gelenekleri, farklı lokantaları, güzel doğaları ve de küçük Avrupa şehirlerinde bulabileceğiniz sosyal hayat dışında en az birer çok önemli ve görülmeye değer yapıyı da içlerinde barındırıyor. Adeta Granada’da Elhamra sarayı ve bahçelerini, Cordoba’da Cordoba camiini (Kurtuba camii) ve Sevilla’da Alcazar sarayını gördüğünüz için ‘İyi ki gelmişim’ şeklinde hissedip, diğer yaşadıklarınızı da ‘bonus’ kabul ediyorsunuz.

4) THY Akdeniz kıyısındaki Malaga’ya uçuyor. Her ne kadar çoğu tur Madrit’ten Endülüs’e geçiyorsa da, bağımsız seyahat edecekler için Malaga bence çok güzel bir varış noktası. Malaga ayrıca çok da güzel bir şehir. Bir seyahat yazısında Malaga’nın turistlerce, başka yerlere odaklanıldığı için  görmezden gelindiğini okudum ki, ben buna katılıyorum. Biz Malaga’dan başlayıp Malaga’da biten bir haftalık gezimizi tren ve otobüsle yaptık ve çok rahat ettik. Araba kiralayanların da çok rahat ettiklerini internetten okudum. Ancak araba kiralayanlar bile park zorluğu ve dar sokaklar nedeniyle şehir içlerinde pek araba kullanmıyorlar, bu nedenle tren ve tren uygun değilse otobüsün yeterince kolay ve iyi olduğunu düşünüyorum. Şehirler küçük olduğu için istasyonlardan otellerimize taksi ile dört ila sekiz euro’ya gittik. Ancak bir yerde otele yerleştikten sonra çevre kasaba ve köyleri görme isteği ve zamanı varsa ve tur almak istemiyorsanız o zaman günü birlik araba kiralamak iyi olur.

5) Bizim turumuz şöyleydi: Uçaktan indikten sonra Malaga yakınlarındaki sahil kasabası Benalmadena’da bir gün + Trenle Sevilla (2 saat) + Sevilla’da üç gün /// Bu üç günün ikincisinde sabah trenle Cordoba’ya gidip gece Sevilla’ya döndük, tren yolculuğu 45 dakika + Trenle Granada (3 saat) + Granada’da iki gece + Otobüsle Malaga(Bir buçuk saat – direkt tren olmadığı için) + Malaga’da bir gün. Bunun en doğru yol olduğunu iddia etmiyorum. Endülüs’e gidip de Malaga’dan – orada kalmadan – başlayanlar çoğunlukla bir daire çizip Malaga – Granada – Cordoba – Sevilla – Ronda – Marbella – Malaga rotasını izliyorlar. Ronda’yı görmemek bir kayıp, inşallah bir sonraki turumuzda görürüz. Ancak bunun dışında benim bu çizdiğim rotanın tren ağırlıklı seyahat edecekler için zaman kazanma ve daha az bavul taşıma açısından makul bir alternatif olduğu da görülebilir. Sevilla’nın Malaga’ya en uzakta olmasına rağmen trenle en çabuk ve en kolay ulaşılır olması, Sevilla’dan Cordoba’ya da trenle 45 dakikada gidilebilmesi bu plana destek oluyor.

6) Seyahate damgasını vuran bir diğer öğe de, İspanya’nın diğer bölgelerinde de görebileceğiniz Tapas lokantaları. Bazılarına Bodega deniyor. Biz Bodega’larda ve Tapeo’larda tapas yemekten büyük keyif aldık. Farklı lezzetler küçük porsiyonlarda geliyor ve bütçeyi de sarsmıyor. Eşim ve ben fazla yemeği de sevmediğimiz için Tapas bizim için kurtarıcı oldu. En fazla beğendiğimiz Tapas lokantaları: Malaga: Tapeo De Cervantes (Uzak ara bence en iyisi), Sevilla: Taberna Poncio (İkinciliği de buna veriyorum), Cordoba: Bodega de Mesguita, Granada: Bodega de Castallena. Bunların dışında Malaga’da El Pimpi’ye 1885′ten beri açık olduğu ve iç dekorasyonu nedeniyle yemekleri pek iyi olmasa da basit bir şeyler yemek veya bir kadeh içki için uğranabilir. Karşısında da antik bir tiyatro var. Sevilla’da da Casa Robles hepsi iyi değilse de bazı tapa çeşitleri ve lokal atmosferi nedeniyle kötü bir seçim değil.Ayrıca Sevilla’da, San Marco meydanı civarında turistlerin değil de yerli halkın gittiği lokantaların da ilginç olduğuna dair ‘tüyo’ :) aldık, biz gidemedik ama gidebilecekler için not ediyorum.

7) Her şehre biraz daha detaylı bakarsak: Sevilla: Mayıs’ta yeşile karışmış mor/eflatun jakaranta ağaçları şehre çok güzellik katıyor. Açıkçası ben bu ağaçları o kadar çok seviyorum ki, Sevilla’ya mayıstan başka bir ayda gitmek istemem. Onun dışında flamenconun Sevilla’da seyredilmesi gerektiği söyleniyor. Ancak doğal olarak yoğun talep bu dansı da turistik bir gösteri haline getirmiş. Örneğin çok beğenilen La Casa Memoria’daki gösteriyi çok usta hareketlerle de olsa, adeta “Buna flamenco denir” dersi veren biraz ruhsuz bir gösteri olarak algıladık.Tabii ki gidilebilir ve muhtemelen şehirdeki bir kaç iyi gösteriden biri. Bir alternatif Tablao El Arenal olabilir. Burada yemek verildiği için atmosfer daha rahatsız edici ancak gösteri bize göre daha doğal idi, biz daha fazla beğendik. Yemek değil sadece bir şey içerek bu gösteriyi izlemek mümkün. Biz öyle yaptık. Hangisini görseniz ‘İyiydi ama herhalde öbürü daha iyidir” :) diyeceğiniz için hangisini seçseniz fark etmez ama buraya gelmişken birini görün. Katedralin içine girmedik ama dışarıdan görünüşü etkileyiciydi. Katedralin içine girmemekle ve Giralda adındaki kulesinden müthiş Sevilla manzarasını seyretmemekle çok şey kaçırdığımızı söyledi kuzenim Çiğdem. Dünyanın en büyük gotik katedrali imiş ve içinde Kristof Kolomb’a ait bir anıt mezar bulunuyormuş. Değerlendirmesine çokgüvendiğim kuzenimin bu uyarısını da yazıma ekliyorum. Bir diğer popüler mekan Plaza de Espana. Sevilla’da ayrıca görülecek bir çok saray ve müze var. Ancak en fazla jakaranta ağaçlarını, Alcazar’ı ve Barrio De Sta Cruz’ a giden yollarda dolaşmayı sevdim. Biz otel Monte Carmelo’da kaldık, görülecek yerlere on dakika yürüme mesafesindeydi, temizdi, kahvaltısı iyiydi ve fiatı makuldü. Başka bir şey aramadığımız için tekrar gitsek gene bu otelde kalırız. Ancak başta da söylediğim gibi otel seçiminde yanılmak az ihtimal gibi gözüküyor :)

8) Cordoba’da La Mesguita’ya (Kurtuba Camii) hayran kaldık. Sonradan içine katedral de inşa edilmiş. Katedraldeki maun oymalar eşimin çok ilgisini çekti. Bu camiin çevresinde, rengarenk geleneksel elbiseleri içinde gezen çocuk ve kadınlar, nehrin üzerindeki köprüye açılan kapının altında harika keman çalan genç kız, bu köprüden şehrin görünüşü, dar sokaklar unutulmazdı. Gece ortalıkta pek insan kalmadığı söylendiği için biz akşam Sevilla’ya döndük ama gecesi de güzel olur diye düşündüm. Şehrin merkezi her yerde rastlanabilecek bir kaç kafe ile çevrili modern bir meydan. On dakikada oraya kadar yürüdük ama bence değmezdi. İspanya’da ayakta kalan üç sinagogdan biri de Cordoba’da görülebilecek yerlerden.

9) Granada’da Elhamra ve bahçesi o kadar göz alıcı ki, şehrin diğer güzellikleri gölgede kalıyor. Elhamra için iki hafta önceden internetten bilet almak gerektiği söyleniyor ama mayıs ayında rehberli tur için aynı gün otel bize bilet bulabildi. Tabii ki rehbersiz girişten daha tuzlu bir fiata ama rehberli gezdiğimize de sonradan memnun olduk. Kapıda aynı gün erkenden sıraya girip bilet almak da mümkün, bahçelere giriş için bilet nispeten kolay bulunuyor, sıkıntı saray bölümü için. Elhamra’da gerek bahçeler, gerekse saraylar görülmeye gerçekten değer. En güzel manzara da en tepedeki yazlık saraydan. Elhamra vadinin bir tarafındaki tepede yer alırken karşıtepelerde Albaizin adı verilen ve müslümanların daha fazla yaşadığı ve üzerinde müezzinin hoparlörsüz ezan okuduğu camii olan bir tepe ve Sacramento denilen çingene mahallesi var. Albaizin’deki St Nicholas seyir terasında sokak çalgıcılarını dinleyip Elhamra’yı seyretmek Granada’da yapılacak en güzel şeylerden biri. Burada bir kafede oturup – örneğin Huerta de Juan’da –  bir şeyler içmenizi öneririm. Sacramento’da da mağara süsü verilmiş odalarda Zambra adı verilen daha doğaçlama flamencoyu seyredebilirsiniz. Ancak tabii bu da fabrikasyon üretime dönüşmüş :) Ayrıca gene Albaizin’e çıkarken gitar çalınıp şarkı söylenen barlar var, biz bu sefer gidemedik ama bir daha gidersek gitmeyi isterim. Taksisinde Paco De Lucia’dan parçalar çalan ve buna benzer bir müziği dinleyebileceğimizi söyleyen bir taksi şoförünün tavsiyesiydi. Şehir merkezine doğru inerken Albaizin’in eteklerinde Kuzey Afrika ilhamlı dar sokakları ve dükkanları gezmek mümkün. Tanıştığımız bir Alman çift her yıl buraya geldiklerini ve her seferinde de Albaizin’den bir başka yoldan inişi denediklerini söylüyorlardı. şehrin daha modern tarafları daha aşağılarda ama bizim gezme fırsatımız olmadı, sanırım önemli bir zamanımızı Elhamra’ya vermiş olduk. Biz otel Alixares’te kaldık. Makul fiatlıydı ama büyük bir otel, büyük turist grupları geliyor, duvarlarda ses yalıtımı hiç yok. Elhamra’ya çok yakın olduğu için tercih edilen bu otelde kaldığımıza memnunum ama bir daha buraya gelirsek burada kalacağımızı sanmam. Rastladığımız diğer turistlerin çok memnun olduğu sanırım daha küçük ve şehir merkezine daha yakın otelleri ileride kendime de referans olması için buraya yazıyorum: Monjas Del Carmen, Palacio De Mariana Pineda, Casa 1800.

10) Hatırlayacaksınız, Malaga’ya indikten sonra Benalmadena adındaki bir kasabada kalmıştık. Burası Marmaris İçmeler’e benzeyen bir kasaba. Biz İstanbul’dan erken yola çıkmış olduğumuz için yola devam etsek neredeyse bütün günü yolda geçirmiş olacaktık, bu nedenle o gün dinlenmeyi seçtik. Akdenizde yüzdük, kıyıda yürüdük, küçük ‘eski şehir’ bölgesinin dar sokaklarında dolandık. Güney kasabalarımızı bilenler için illa görülmesi gereken bir yer değil ama otelimizden o kadar memnun kaldık ki tekrar Malaga’ya gidebilirsek ve bu sefer olduğu gibi nispeten uygun bir fiat yakalayabilirsek bu otelde tekrar kalmak isteriz: Vincci Seleccion Aleysa. Bu oteli çok beğendiğimiz için son gecemiz için de Malaga şehir merkezinin kenarında çok iyi bir lokasyonda yer alan Vincci Posada del Patio’da kaldık. Aynı derecede olmasa da bu otel de çok iyiydi. Vincci otelleri bu gezimizde kaldığımız oteller arasında tereddütsüz en memnun kaldığımız ama aynı zamanda da en pahalı oteller oldular.  Bu vesile ile internetten otellerle ilgili bazen şaşılacak derecede ucuz, bazen şaşılacak derecede pahalı fiatlara rastlandığını hatırlatayım. Ucuz bir fiatın verildiği güne rastlarsanız ve bu bölgede kalıyorsanız her iki oteli de tavsiye ediyorum ancak tabii ki tecrübeden tecrübeye, kişiden kişiye çok şey değişebiliyor.

11) Malaga’da Elhamra ya da Kurtuba camii gibi insanı derinden etkileyecek yapılar yok. Ancak Akdeniz kıyısında çok hoş bir liman şehri. Çok da büyük olmayan şehir merkezinde çok güzel kafeler, dükkanlar ve aktiviteler – zaman zaman müzik, defile vs – var. Deniz kıyısında zaman geçiremedik ama burada salaş balık lokantalarında sardalya yememizi önerdiler, aklınızda bulunsun. Ancak dışarıdan görebildiğimiz Picasso müzesi, Picasso’nun doğduğu ev, modern sanatlar müzeleri, kale ve seyir terası (Alcazaba ve Gibralforo Castle ) ve sahili ile üzerimizde bakımlı bir şehir izlenimi bıraktı. Bir seyahat yazısında 11 numaralı El Palo otobüsüyle bir kaç durak ötedeki Playa De Pedrogalejo’ya gidip orada güneşin batmasını izleyin deniyordu, biz yapamadık ama buraya bir not düşmüş olayım.

12) Bir kaç bölük pörçük not ile bitireyim: Şehirden Malaga havaalanına taksi için 25 euro ödedik, sanırım trenle gitmek de mümkün. El Corte Ingle’s İspanyolların büyük supermarketleri ve çoğu şehirde var. Tren için (Renfe interent sitesi) internetten bilet almak çok kolay, bileti basarsanız istasyonda doğru trene binebilirsiniz. Otobüs şirketinin adı ALSA, internetten bilet alırken İspanyol bankalarının dışında kredi kartı kabul etmediklerini dikkate alın, Paypal ile ödemek veya bileti otogardan almak gerekebiliyor. (ALSA’ya gerekli itirazda bulundum, belki düzeltirler :) ). Tren bileti alırken süre ve fiata dikkat edin, saate ve şirkete göre ciddi boyutta değişebiliyor. Avrupa’da ağız tadıma uygun peynirleri sadece İspanya’da yedim. Parmesan ve kaşar peynir karışımı tadı olan Mancheba peynirlerini deneyin derim. Keçi peyniri olarak bir salatanın üzerinde gelen beyaz peynir de Avrupa’da yediğimiz en iyi beyaz peynirdi. Bir de Sevilla’da bir lokantada ‘Alto De Cruz’ adında bir peyniri beğendik ama sonradan başka hiç bir yerde bulamadık. Bu peynirleri üzerlerine zeytinyağı veya tatlandırılmış sirke koyarak ‘tapa’ olarak da hemen her lokantada servis ediyorlar. Jambon ve şarap meraklıları da damak zevklerine uygun jambon ve şarapları hemen her yerde bulabilirler. Son olarak da karşılaştığımız Avustralyalı bir çift çok methederek Granada’dan 150 km kadar uzakta ve deniz kenarındaki Almeria’ya bağlı Cabo de Gata kasabasından çok etkilendiklerini söyledi, Endülüs’e gidip de farklı bir yere uğramak isteyenler için not ediyorum.

Endülüs’ün görülecek değil gezilecek bir yer olduğunu düşünerek döndüm.



Endülüs’te Mayıs: 5 Yorum

  1. ayse says:

    Ne kadar açıklayıcı ve güzel yazmışsınız, 12 günlük bir güney ispanya turu ayarlamaya çalışırken, tavsiyeleriniz çok yardımcı oldu. Çok teşekkürler,

  2. roza says:

    Derler ki; Granada’da kör dilenci, “Granada’da kör olmak yeterince kötü…” diyerek dilenirmiş…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

  • 'Ne Anladım Ben Bu Hayattan' en son
    05.03.2012
    tarihinde güncellenmiştir.
  • Gün gün yazılar

    Mayıs 2024
    Pts Sal Çar Per Cum Cts Paz
    « Mar    
     12345
    6789101112
    13141516171819
    20212223242526
    2728293031