Bir zamanlar çok sevecen bir delikanlı tanıdım. İngiltere’de okurken, gene İngiltere’de ancak bir başka kentte okuyan bir kızla İstanbul’da karşılaştı ve ona büyük bir tutku ile aşık oldu.
Kızın güzel olup olmadığını konuşmadık ama eminim ki, eğer usta bir ressam olsaydı, o kızı görmeden de tual başına oturup resmini çizebilirdi. Bir varsayım işte…
Bir kaç arkadaşça görüşme ve buluşmadan sonra kız İngiltere’ye döndü, delikanlı bir süre daha İstanbul’da kaldı. Kızı öylesine özlüyordu ki, yaşamında o ana dek şiir yazmamış olmasına rağmen teselliyi şiir yazmakta buldu. Bir iki ay içinde yaşamının önceki bölümünün kendisinden gizlediği çok sayıda şiiri kağıda döktü.
İngiltere’ye okuluna döndükten bir süre sonra da fırsat bulup sevdiği kızı ziyaret etti. Birlikte güzel bir gün geçirdiler ama delikanlı duygularının umduğu karşılığı bulmadığını hisseder gibi oldu.
Ayrılırken şiirlerini yazdığı defteri ona verdi: “Ayrılışımızdan beri senden başka bir şey düşünemedim. Seninle ilgili olsun olmasın bu şiirleri senin varlığın nedeniyle yazdım, onun için sana veriyorum.”
Şiirleri kendini ve sevgisini öylesine iyi yansıtıyordu ki, o denli çıplak bir ruh karşısında kızın etkileneceğinden ve kendisini arayacağından emindi.
Oysa aramadı.
Delikanlı o günden sonra şiir yazmadı ve kızı da artık özlemedi.
Kizinkine yaptigina Turkce’de “esseklik” diyoruz Kemal Hocam…